www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN DİLİNDEN SAHİH KISSALAR

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN DİLİNDEN SAHİH KISSALAR

1- MAĞARADA MAHSUR KALANLAR
Ebu Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni-1 Hattab radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre Resu-lullah (sallallahu aleyhi ve sellem)"i şöyle söylerken işit­tim:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çık­tılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
- Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah'a dua etmekten başka yapacağımız hiçbir şey bizi kurtaramaz dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
"Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardır. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmet­çilere yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bul­mak üzere evden ayrıldım. Onlar; uyumadan öncede dö­nemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğüm de baktım ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uy­gun görmedim süt kabı elimde şafak atana kadar uyan­malarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızanı kazanmak içi yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al!" diye yal­vardı. Kaya biraz aralandı fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri şöyle dedi.
-  "Allah'ım amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkageldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman dedi ki. Allah'tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok onu sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisin­den uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım.
-  Allah'ım! Eğer ben bu işin senin rızanı alarak yap­mışsam, başımızda bu sıkıntıyı kaldır" diye yalvardı. Kaya biraz daha aralandı. Fakat yine çıkılacak gibi değil­di.
Üçüncü adam:
-  Allah'ım! Vaktiyle bir çok işçi tuttum. Parasını al­mayan biri dışında hepsinin ücretini ödedim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıka geldi bana
- Ey Allah kulu; bana ücretimi ver, dedi. Bende ona
-  Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedi. Adam cağız:
-  Ey Allah kulu benimle alay etme deyince, seninle alay etmiyorum diye cevap verdim. Bunun üzerine o ge­ride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer ben bu işi senin rızanı alarak yapmış­sam içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar", diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; on­larda çıkıp gittiler. (Buhari, Müslim)
Hadisin Faydalarından...
1.  Zor durumlarda ve sıkıntılı anlarda Allah'a dua etmek müstehaptır.
2.  Salih olan amelleri vesile kılarak Allah'a dua edil­melidir.
3. Anneye babaya iyilik yapmak ve hizmet etmek on­ları çocuklara ve hanıma tercih etmek önemli ibadetler­dendir.
4.  Haramları ve günahları isteyerek Allah rızası için terk etmenin sevabı büyüktür.
5.  Muamelede müsamaha göstermek, emaneti yerine getirmek faziletli olan amellerdendir.
6.  Zor durumlarda doğru ve samimi bir şekilde yapı­lan duaların icabet edileceğine hadisimiz işaret etmekte­dir.
7.    Allah, iyilik yapan kimselerin ecrini boşa çıkarmaz.
8 Para çalıştınlmalıdır. Çalıştırmasını bilmiyor veya çalıştırmak için zamanı yoksa güvenilir, tecrübeli birine vererek çalıştırmalıdır.
9.  Çalıştırılan para kâr yaparsa para sahibiyle, parayı çalıştıran kişi arasında anlaşmaya uyarak paylaştırılır. Kâr değil de zarar olursa para sahibi parasını, parayı ça­lıştıran kimse de emeğini kaybetmiş olur.
10.  Müslüman sürekli dua etmelidir özellikle sıkıntı anlarında daha fazla dua etmelidir.
11.  Allah sevgisi bütün sevgilerden üstün kılınmalı­dır.
12.  İşçilerin haklarını koruyan kimseyi de Allah zor durumlarda korur.
13.  Samimi bir şekilde Allah'a dua etmek kayaları parçalar sıkıntıları giderir.
14.  Çalışanların ücretleri korunmalı ve geciktirilme­melidir.
15.  Yaratılmışların en doğru sözlüsü olan Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in anlattığı bu kıssa, şiddetli bir sıkıntıya ve darlığa düşüp çareleri tükenen ve kurtuluş yollan kapanan bu üç insanın samimiyet ve sadakatle Allah'a sığındıklarını, işledikleri salih amellerin en iyi-siyle Allah'a yalvardıklarım ve onunla Allah'a tevessül ettiklerini Allah'ın da onların sıkıntılarını giderdiğini ve önlerini açtığım ifade etmektedir.

2) TEVBE EDİLEN YER

Ebu Said Sa'd İbni Malik İbni Sinan el-Hudri (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Sizden önceki kavimlerden bir adam vardı. Tam doksan dokuz kişiyi öldürmüştü. Yeryüzünün en bilgin adamına sordu, araştırdı. Ona bir rahibin yolunu gösterdi­ler. Adam rahibin yanına gelerek doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü, bunun tövbesi olup olmadığını sordu. Rahib "Hayır yok" dedi. Bunun üzerine adam rahibi de öldürerek sayıyı yüz'e çıkardı.
Sonra yine yeryüzünün en bilginini sordu. Onâ alim bir kişinin yolunu gösterdiler. Adam alimin yanına gele­rek yüz kişiyi öldürdüğünü, bunun tövbesi olup olmadı­ğını sordu. Alim "Evet" dedi Tevbe ile kul Allah ile kul arasına kim girebilir?
Sen falan yere git. Orada Allah-u Teala'ya kullukta bulunan insanlar vardır. Sen de onlarla birlikte Allah'a ibadet et. Kendi memleketine dönme. Çünkü; orası kötü­lerin yeridir. Orada kötü insanlar çoktur. Adam anlatılan yere doğru gitmek üzere yola koyul­du, tam yolu yarılamıştı ki, ölüm yakasına yapıştı öldü. Rahmet melekleri ile azab melekleri adam hakkında mü­nakaşaya tutuştular:
-  Rahmet melekleri şöyle dedi: Adam tövbe edip kalbinden Allah'a yönelerek geliyordu.
-  Azab melekleri ise şöyle dedi: Bu adam bu güne kadar hiçbir amel yapmamıştır. Derken insan suretinde bir melek çıkageldi. Her iki grup melek onu hakem tayin ettiler. Adam (hakem melek) şöyle dedi: "Geldiği yer ile gitmek istediği yerin arasını ölçün, hangi taraf daha yakın ise, ona göre muamele yapın. Melekler ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yalan olduğunu görünce, adamı rah­met melekleri aldılar. (Buhari, Müslim)

Hadis'in Faydalarından
1. Tövbe kapısı açıktır. Tövbe eden kimsenin hataları veya günahları ne kadar çok olursa olsun tövbesi kabul edilir.
2. Kasten insan öldürenin tövbesi kabuldür.
3.  İlmiyle amel eden alimin ilmi, cahilin çokça yaptı ibadetten daha üstündür. Çünkü cahil olan abid, iyilik yapayım derken kötülük yapar da hem kendisini hem başkasını helak eder. İlmiyle amel eden alim ise hem kendisi faydalanır hem de faydası başkalarına dokunur.
4.  İyi kimselerle beraber olmak için gayret sarf edil­melidir.
5.  Kişi, günahlara bulaşmasına, haramlara düşmesine sebep olacak her türlü yerlerden, kişilerden ve işlerden uzak kalmalıdır.
6.  Daha önceki milletlerde cereyan etmiş, dinimize ters düşmeyen konuların anlatılmasının bir sakıncası ol­madığını görüyoruz.
7. Melekler, insan suretine girebilirler.
8.  Günahkarın günahı ne kadar çok olursa olsun Al­lah'ın rahmetinden ümidini kesmemelidir.
9. Bilmeyen bir kimse sorunlarını halledebilmesi için Kur'an-ı Kerimi ve sahih sünneti bilen bir alime sormalı­dır.
10.  Abid olan kimse bilmediği konularda fetva ver­memelidir.
11.  Alim bir kimse insanları ümitsizliğe düşürmez. Onların elinden tutup tövbe etmelerin sağlar.
12. Tövbe etmek isteyen kimse günahlara teşvik eden kimselerden ve günahların işlendiği yerlerden uzaklaşma­lıdır.
13.  Günahlardan tövbe eden kimse iyi olan kimseleri dost edinmelidir.
14.  Günahkar olan kimse ne yaparsa yapsın onu kü-çümsememek gerekir. Çünkü sen bunun dünya'dan Müs­lüman olarak mı, kafir olarak mı ayrılacağını bilemezsin.

3) KEL, KÖR VE ABRAŞ

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edilmiştir: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz şöyle buyurduğu­nu işittim: "Biri kör, biri kel ve biride alaca hastalığına yakalanmış, İsrail oğullarından üç kişiyi Allah Teala im­tihan etmeyi murad etti ve onlara bir melek gönderdi. Melek, önce alacanın yanma gelerek ona şöyle dedi:
- En çok neyi isterdin?
Adam: - Güzel bir cild, güzel bir renk ile insanların benden tiksinmelerine sebep olan bu halimin giderilme­sini, dedi.
(Melek) onun bedenini sıvazladı, alacalığı yok oldu ve güzel bir cilde erişti. (Melek) ona, "Mallarından en çok hangisini seversin" dedi.
Adam: "Deve -yahut- inek"- (ravi burada şüpheye düşmüştür) dedi
(Allah) ona on aylık yüklü bir deve verdi. (Melek) de deve senin için hayırlı ve mübarek olsun, dedi. (Melek) sonra kel'in yanma geldi ve şöyle dedi:
- "En çok ne isterdin"?   .
Adam: "Güzel bir saç ve insanları benden uzaklaştı­ran kelliğimin yok olmasını" dedi. (Melek) başım sıvaz­ladı, kelliği gitti ve kendisine (Allah tarafından) güzel bir saç verildi. (Sonra melek ona) "Mallardan en çok hangi­sini seversin?" dedi. Adam, "İneği" dedi. (Allah'dan) ona yüklü bir inek verildi. (Melek ona),
- "Allah sana ineği hayırlı ve mübarek kılsın" dedi. Melek sonra kör'e gelerek şöyle dedi:
- "En çok ne isterdin?" A'ma:
-  "Allah'ın gözlerimi iade etmesini ve insanları gör­meyi", dedi.
Melek adamın gözlerin sıvazladı, Allah da adamın gözlerini geri verdi. Melek:
- "Mallardan en çok hangisi seversin?" dedi Adam: - Koyun, dedi
(Allah tarafından) adama doğurgan bir koyun verildi. Bunlar peş peşe doğurarak nihayet her türden vadiler dolusu hayvan meydana geldi.
Sonra (melek) insan şeklinde ve kılığında, alaca has­talığına yakalanmış olan o adamın yanma gelerek,
- "(Ben) fakir biriyim, (beni evime ulaştıracak) bütün yolculuk imkanlarım kesildi. Bugün benim, (yurduma) ulaşabilmem ancak Allah'ın ve senin sayende mümkün­dür. Sana şu güzel rengi, teni ve malı veren Allah için senden, yoluma devam edebilmem ve yerime ulaşabil­mem için bir deve istiyorum, dedi. Adam:
- Hak sahipleri çok (veremem) dedi Melek:
- "Seni tanır gibiyim, sen insanların hoşlanmayıp kaç­tığı, sonradan (Allah'ın lütfedip) zengin yaptığı fakir abraş değil misin?" dedi. Adam:
- Ben bu mala dededen babaya intikal suretiyle miras olarak sahip oldum, dedi. Melek:
- Eğer sözünde yalancı isen Allah seni eski haline çe­virsin, dedi.
(Melek) kel adama geldi. Abraş'a dediğinin aynını ona da dedi. Kel de abraş gibi cevap verdi.
(Melek)- Yalancı isen, Allah seni eski haline çevirsin dedi.
Daha sonra aynı kılık ve görünüşte köre gelerek söyle dedi:
- "Ben yolda kalmış fakir biriyim yol imkanlarım ke­sildi, artık bugün varacağım yere ulaşabilmem, ancak Allah'ın ve senin sayende mümkündür. Sana gözlerini geri veren Allah için (yolda faydalanmak) üzere senden bir koyun olsun istiyorum. Kör:
- Ben kör bir adam idim, Allah da bana gözlerimi geri verdi. (İşte sürü) istediğini al, istediğini bırak. Allah'a yemin ederim ki yüce ve güçlü olan Allah hakkı için, alacağın hiçbir maldan dolayı sana güçlük çıkaracak de­ğilim, dedi. Melek:
- Malın sende kalsın. Siz ancak imtihan edildiniz. Al­lah senden razı oldu, arkadaşlarından ise hoşnut olmadı, dedi. (Buhari-Müslim)
Hadis'in Faydalarından
1. Cimrilik en kötü huylardan biridir. Çünkü cimrilik insana Allah'ın nimetlerini unutturur ve inkar ettirir.
2. Cimrilik ve yalancılık Allah'ın azabını kazandırır.
3.  Doğruluk ve cömertlik güzel huylardandır. Cö­mertlik de Allah'ın rızasını kazandırır.
4. İbret verici kıssalardan yararlanılmalıdır.
5. Cömertlik ve doğruluk, ijnan eden kimselerin huy­larından olmalıdır.
6.  Allah'ın nimetlerine karşı kalp, söz, amel ile şük-redilmelidir. Şükür Allah'a ve Peygamber'e itaat etmek­tir. İnsan şükrettikçe, insana verilen nimetler, nzıklar, güzellikler, imkanlar artacak ve çoğalacaktır.
7.  İsrailoğullanmn başına gelen olayları Kur'an-ı Ke-rim'de ve sahih sünnette yer alıyorsa kabul edilmelidir.
Kur'an'da ve sahih sünnette yeri olmayan olaylara gelin­ce; dinimize ters dlişen olaylar kabul edilmez ve redde­dilmelidir. Dinimizin doğrulamadığı ve yalanlamadığı olaylara gelince biz de ne doğrular ne de yalanlarız.
8. İman eden kimse verdiği sözü yerine getirir. Müna­fık söz verir ama sözünde durmaz.
9.  Bazı zenginler geçmişteki fakirliklerini, düşkün­lüklerini, yoksulluklarını unuturlar, birileri onlara geç­mişlerini hatırlattıklarında öfkelenirler.
10.  insanoğlu bu dünyada mutlaka imtihana tâbi tutu­lacaktır.
11.  Melekler bazen insan suretine girerler, konuşur­lar. Hastanın başım sıvazlarlar ve Allah'ın izniyle hasta iyileşir.
12.  Allah hikmetinden sorulmaz. Dilediği kimseleri zengin veya fakir kılar, yüceltir veya alçaltır.

4) İMAN EDEN GENÇ VE SİHİRBAZ

Suhayb (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurdu: "Sizden önceki milletlerden birisinin (başında) bir padi­şah, padişahın da bir sihirbazı vardı.
Sihirbaz iyice yaşlanınca padişaha şöyle dedi: "Artık iyice yaşlandım, bari bana ergenlik çağına yaklaşmış bir çocuk gönder de ona sihri öğreteyim." Padişah da ona sihri öğretmek üzere bir çocuk gönderdi. Çocuğun sihir­baza gittiği yol üzerinde bir rahip vardı. Çocuk geçerken rahibin yanma uğrayıp oturdu. Onun söylediklerini yo­rumladı. Sihirbazın yanma geldiğinde de, (sihirbaz) onu dövüyordu. Durumu rahibe şikayet etti. Rahip çocuğa

şunu öğütledi: "(Bir daha) sihirbazdan korkarsan, beni ailem geciktirdi ve ailenden korkarsan, sihirbaz engelledi dersin."
Olay böyle devam ederken bir gün insanların geçme­sini engelleyen büyük bir hayvana (arslana) rastladı. Kendi kendine şöyle dedi: "İşte tam sırası geldi, bugün sihirbaz mı daha faziletli davasında yoksa rahip mi? artık öğrenirim." Eline bir taş alarak şöyle mırıldandı: "Ey Allah'ım! Eğer rahibin durumu, senin nezdinde sihirba­zın durumundan daha sevimli (makul) ise, şu hayvanı öldür de, insanlar geçsin. Taşı fırlatıp attı, hayvanı öldür­dü ve insanlar da geçip yollarına devam etti. Olanları gelip rahibe haber verdi. Rahip çocuğa şöyle dedi:
- Ey oğlum! Artık bu gün, sen benden daha efdal (üs-tün)sün. Ulaştığın dereceyi görüyorum, (yalmz şunu u-nutma). Şüphesiz ki, sen ileride bir takım imtihanlardan geçeceksin, belalara uğrayacaksın. Eğer bir gün başına bela gelirse sakın beni haber verme.
O günden sonra çocuk, anadan doğma körlerin gözle­rini açmaya, alaca hastalığım iyileştirmeye ve diğer has­talıklardan da insanları tedaviye başladı.
Durumu, padişahın yanında kalan yakın dostlarından biri duydu. Gözleri kördü. Bir çok hediye hazırlayıp ço­cuğun yanına gitti ve:
-Şu topladığım şeyler senindir, eğer beni iyileştirir-sen, dedi. Çocuk:
-Ben kimseye şifa veremem. Şifayı veren ise ancak Allah'tır. Ama eğer sen Allah Teala'ya iman edersen, ben Allah'a dua ederim. O da sana şifa verir, dedi. Adam, Allah'a iman etti, Allah Teala da ona şifa verip gözleri açıldı.
Her zaman olduğu gibi, adam gelip padişahın yanma oturdu. Padişah ona:
-Gözlerini kim eski haline getirdi? diye sordu. Adam, Rabbim dedi. Padişah da ona senin benden başka rabbin var mı? diye sordu. Adam:
-Evet var, o benim ve senin Rabbin dedi. Padişah a-damı alıp, gözlerini iyileştiren çocuğun yerini öğrenince­ye kadar ona işkence yapmaya başladı. (İşkenceye daya­namayan adam çocuğun yerini söyleyince) çocuğu padi­şahın huzuruna getirdiler.
Padişah çocuğa şöyle dedi:
-"Ey oğlum! Körlerin gözlerini açacak, alaca hastalı­ğını iyileştirerek ve şunu-şunu yapacak kadar sihrin iler­ledi. Çok iyi, çok güzel. Çocuk şöyle dedi:
-    "Kesinlikle ben kimseye sihir yaparak şifa vermiyorum. Şifa veren yalmz Allah Teala'dır."
Padişah bu sefer de rahibin yerini öğreninceye kadar, çocuğa eziyet ve işkence yapmaya başladı. Nihayet rahibi padişahın huzuruna getirdiler. Ona "dininden dön" denil­di. Rahip ise reddetti. Padişah bir testere getirilmesini istedi, getirdiler. Testereyi rahibin başının tam ortasına (saçlarının ayrıldığı yere) koyup kesmeye başladılar. Başı ortadan yanlarak iki yana düştü. Sonra da padişahın ya­nındaki adam getirildi. Ona da dininden dön denildi. Ka­bul etmedi. Onun da kafasım tam ortadan testere ile kesti. Başımn her iki bölümü yana düştü. Sonra çocuğu getirdi­ler. Ona da "dininden dön" denildi. Kabul etmedi. Padi­şah adamlarından bazılarına:
- "Alın bunu falan dağa götürüp tam zirveye çıkarın. Orada dininden dönmesini isteyin. Kabul ederse ne iyi, bırakın gitsin. Kabul etmezse onu tepeden aşağıya atın."

Padişahın adamları çocuğu alıp dağın tepesine çıka­rınca, çocuk:
- "Allah'ım sen bana yetersin beni onların yapmak is­tedikleri şeyden nasıl istersen koru", dedi. Dağ birden şiddetle sarsıldı, adamlar da düşüp parçalandı. Çocuk yürüye yürüye padişahın yanına gelince, padişah ona:
- "Adamlarıma ne yaptın, neredeler?" dedi. Çocuk da istifini bozmadan:
- "Benim yerime Allah haklarından geldi dedi. Bu se­fer padişah çocuğu adamlarından başka bir gruba teslim ederek:
- "Alın bunu gemiye bindirin denizin ortasında dinin­den dönerse ne güzel. Aksi halde denize atın," dedi. Alıp götürdüler. Denizin ortasına gidince çocuk yine:
-  "Allah'ım! Nasıl istersen beni bunlardan kurtar", dedi. Gemi alabora olarak ters döndü. Adamlar boğuldu. Çocuk yine yürüye yürüye padişaha geldi. Padişah:
- "Adamlarıma ne yaptın, neredeler? dedi. Çocuk:
- "Allah haklarından geldi", dedi ve devam etti:
-  "Sen kesinlikle, dediğimi yapmadıkça beni öldüre-mezsin." Padişah içinden sevinerek:
- "O nedir?" dedi. Çocuk:
-  "Bütün insanları geniş bir yere getirip topla. Beni bağlayıp bir hurma dalına as, sonra da benim ok çantam­dan bir tane alıp yayın tam ortasına yerleştir, sonra da şöyle deyip oku fırlat: "Bismillahi-Rabbil gulami" deyip "Çocuğun Rabbi olan Allah'ın adıyla atıyorum." İşte eğer böyle yaparsan beni öldürebilirsin, dedi.
Padişah da bütün insanları bir arazide topladı, çocuğu hurma dalına astı, sonra da ok çantasından bir ok alarak
yayın ortasına yerleştirdi. Ve "Bismillahi Rabbil gulami" deyip oku fırlattı. Ok çocuğun tam şakağına rastladı. Eli­ni şakağına getiren çocuk hemen öldü. Daha evvel bütün olanları ve o anda da meydana gelen hadiseleri gözleri ile gören kişiler: Amenna birabbil gulami "Çocuğun rabbine inandık" deyiverdiler. Adamlar melikin yanına gelerek, yaptığım beğendin mi? İşte korktuğun başına geldi, andolsun bütün insanlar iman ettiler. Çocuğun Rabbine inandılar dediler.
Padişah bütün sokak kapılarının başında hendekler açılmasını emretti çukurlar açıldı ve hepsini ateş çukurlarına atınız. Adamları da öyle yaptı. Sıra yanına bir çocuk bulunan kadına gelmişti. Kadın, ateşe atmaya tereddüt edip gecikince çocuk annesine "Haydi anne, durma anneciğim, sabret, korkma, sen hak yoldasın. Haklı davanın üzerindesin dedi."
Hadisin Faydalarından...
1)  Savaşta benzeri durumlarda ve insanı ölümden kurtaracak durumlarda yalan söylenmesi caizdir.
2)  Gerçek mü'min mutlaka zorluklarla, sıkıntılarla imtihana tâbi tutulur. İmtihana tâbi tutulduğunda sabır ve sebat etmelidir.
3) Kişi gerektiğinde dini için canım bile feda etmelidir.
4)  Müslüman gençler doğru yolu seçip o yoldan ayrılmamalı ve kötü yoldan uzaklaşıp yüz çevirmeleri gere­kir.
5) Doğan her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar.
6) Sorunları çözmek için mü'min kimse Allah'a sığınır.
7) Yolda insanlara eziyet veren bir şeyi kaldırmak i-badettir.
8) Allah'ın öyle kullan vardır ki imanları çok güçlü­dür. Bunlar ölümü göze alırlar ama dinlerinden asla dönmezler.
9) Hak ne kadar gecikirse geciksin zafer onundur.
10) İnsanların iman etmelerini sağlamak için, mü'min gerekirse canını feda edebilir.
11)  İman eden kimseler öldükten sonra cennete, kâ­firler ise cehenneme gidecektir.

5) BULUTTAN GELEN SES

Ebu Hüreyre (r.a)'m rivayetine göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurdu:
-Adamın biri çöl bir yerde yürürken:
-  "Filancanın bahçesini sula" diye buluttan bir ses duydu. O bulut derhal (emredilen yere doğru yönelip) suyunu taşlık bir arazide boşalttı. Adam bir de ne görsün? Su yataklarından biri, suyun hepsini topladı. O adam da suyu, akış istikametinde takip etti. Bir de baktı ki, bir adam bahçesinde durup suyu sağa sola dağıtıp duruyor. Suyu takip eden adam bahçedeki adama:
- "Ey Allah'ın kulu adın nedir?" dedi. Adam:
-  "Adım filandır." (Buluttan emir verilen ismi) dedi. Bahçedeki adam:
- "Ey Allah'ın kulu benim adımı neden sordun? dedi. (Buluttan sesi duyan adam):
- "Ben bulutun içinden bir ses duydum. Senin ismini vererek "filancanın bahçesini sula" diye emredildi. Sen bahçede ne yapıyorsun? (Ki bu dereceye erdin)" Adam:
- "Madem ki bunu sordun, söyleyeyim. Ben bahçeden çıkan mahsûle bakar hesaplarım. Üçte birini tasadduk ederim. Üçte birini yeriz. Diğer üçte birini de tohumluk olarak bahçeye ayırırım" dedi. (Müslim)

Hadisin Faydalarından...
1) Cömertlik inşam Allah'a yaklaştırır.
2) Bazı melekler kulların nzıklanyla ilgilenirler.
3)  Allah yolunda harcamak sınırsızdır. Bunu ancak karşılaştığı olaylar belirler.
4)  Fakir ve muhtaç olan kimselere yardım etmek ki­şinin rızkının genişlemesine artmasına sebeptir.
5)  Akıllı mü'min fakirlerin, aile efradının ve bahçe­nin hakkını koruyan kimsedir.

6) GÜNEŞE HİTAB EDEN PEYGAMBER

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Allah'ın salât ve selâmı üzerlerine olsun diğer pey­gamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihad) çıktı. Hareketinden önce ümmetine şöyle dedi.
- Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan; yaptığı evin henüz çatısını çatmamış olan; gebe koyun ve deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin!! " Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında düşman yurduna vardı. Güneşe hitaben;
-Sen de ben de emir kuluyuz dedi:
Sonra:
-Allah'ım onun batmasını geciktir diye dua etti.
Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin bat­ması geciktirildi. Nihayet ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bu­nun üzerine Peygamber:
-İçinizde mal aşırmış olan var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşsın bey'at etsin.
Tokalaşma esnasında bir kişinin eli Peygamberin eli­ne yapıştı. O zaman Peygamber:
-İhanet eden sizdendir! Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana bey'at etsinler dedi.
Bey'at esnasında iki-üç kişinin eli Peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:
-Aşınlmış olan mallar sizdedir, dedi.
Adamlar sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateşte hepsini yaktı kül etti. Zira ganimet bizden önce hiçbir peygamber ve ümmetine helâl değildi. Allah Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helâl kıldı.

Hadisin Faydalarından...

1) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz bazen daha önceki peygamberlerin durumunu anlatarak müslümanlan eğitirdi.
2) Cihada çıkacak olan kimseler tam kendilerini ciha­da verebilmeleri için hiçbir şeyle meşgul olmamaları ge­rekir.
3) Allah ancak kendi rızası için \ apılan ibadetleri ve amelleri kabul eder.
4) Daha önceki ümmetlere ganimetler haram kılınmış iken Peygamber efendimiz (sallahu aleyhi ve sellem)'in ümmetine mubah kılınmıştir.
5) Peygamberlerin mucizeleri bir gerçektir.

7) ALTIN DOLU KUP

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
Vaktiyle bir adam bir başkasından bir arsa satın aldı. Arsayı alan adam orada altınla dolu bir küp buldu. Arsayı satan adama:
-Altınını al! Zira ben senden altın değil arazi satın al­dım, dedi.
Arsanın ilk sahibi de:
- Ben sana o arsayı içindekilerle beraber sattım, dedi.
Anlaşmazlıklarını halletmesi için bir adama başvur­dular, hakem olan bu adam:
-Çocuklarınız var mı? diye sordu. Biri.
-Benim bir oğlum var, dedi. Diaeri:
-Benim de bir kızım var, dedi. Hakem:
- Oğlanla kızı evlendirin. O altınların bir kısmım on­lara verin, bir kısmını da siz harcayın dedi. (Buhari-Muslim- İbn Mac e)

Hadisin Faydalarından...

1) Emanet mutlaka yerine getirilmelidir.
2) İnsan kanaatkar olmalıdır.
3) Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim ve sahih olan sünnet hakem kabul edilmelidir.
4) Allah'ın verdiklerine razı olan kimse insanlann en zenginlerindendir.
5) İnsanın rızkı belirlenmiştir. Mutlaka zamanı geldi­ğinde kendisine ulaşacaktır.
6)  Müslüman haramı bırakmalı, helâllerle yetinmeli­dir.
7) İnsan rızkım meşru olan yollardan sağlamalıdır.
8)  Salih bir amel insanın dünyada ve ahirette mutlu olmasını sağlar.
9) Âdil bir hüküm, aralarında husûmet olan kimseleri razı eder.

8) BEŞİKTE KONUŞANLAR

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Pey­gamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
- "Beşikte sadece üç kişi konuştu. Bunlardan biri Meryem'in oğlu Hz. İsâ, diğeri Cureyc ile macerası olan çocuktur.
Cureyc ibadete düşkün bir kimseydi. Bir mabede yer­leşip orada ibadet etmeye başladı. Bir gün annesi geldi:
-Cureyc! diye seslendi.
Cureyc kendi kendine:
-"Yâ Rabbi anneme cevap mı versem, yoksa nama­zıma devam mı etsem" diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Annesi de dönüp gitti.
Ertesi gün annesi yine Cureyc namaz kılarken geldi ve:
-Cureyc! diye seslendi.
Cureyc yine kendi kendine: "Rabbim! Anneme mi cevap vermeliyim, yoksa namazıma mı devam etmeli­yim" diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Bir gün sonra annesi yine Cureyc namaz kılarken geldi ve:
- Cureyc! diye seslendi.
Cureyc içinden: Rabbim! Anneme cevap mı versem, yoksa namazıma mı devam etsem" diye söylendi. Sonra da namazına devam etti.
Bunun üzerine annesi:
- Allah'ım! Fahişelerin yüzüne bakmadan onun canı­nı alma! diye beddua etti. Bir gün İsrailoğullan Cureyc ve ibadete düşkünlüğü hakkında konuşuyorlardı. Güzel­liği ile meşhur bir fahişe de oradaydı.
-Eğer isterseniz ben onu baştan çıkarabilirim, dedi. Vakit kaybetmeden Cureyc'in yanma gitti. Fakat Cureyc onun yüzüne bile bakmadı.
Cureyc'in ibadethanesinde yatıp kalkan bir çoban vardı. Kadın onunla ilişki kurarak çobandan hamile kaldı. Çocuğunu dünyaya getirince, onun Cureyc'den olduğunu ileri sürdü. Bunu duyan halk Cureyc'in yanma gelerek onu alaşağı ettiler ve ibadethanesini yıkarak kendisini dövmeye başladılar. Cureyc:
-Niçin böyle davranıyorsunuz? diye sorunca: -Sen bu fahişe ile zina etmişsin ve senin çocuğunu doğurmuş, dediler. Cureyc:
-Çocuk nerede? diye sorunca, çocuğu alıp ona getir­diler. Cureyc "Yakamı bırakın da namaz kılayım" dedi. Namazını kılıp çocuğun yanına geldi ve karnına dokun­du. "Söyle çocuk! Baban kim? diye sordu. Çocuk:
-Babam falan çobandır, diye cevap verdi.
Bunu gören halk Cureyc'in ellerine kapanarak öp­meye ve ellerini onun vücuduna sürerek af dilemeye baş­ladılar:
-Sana altın bir mâbed yapacağız, dediler.
Cureyc:
-Hayır, eskiden olduğu gibi yine kerpiçten yapın, de­di. Ona kerpiçten bir mâbed yaptılar.
(Beşikte konuşan üçüncü şahsın macerası şöyledir)
Çocuğun biri annesini emerken cins bir ata binmiş ve iyi giyinmiş yakışıklı bir adam oradan geçti, onu gören anne:
-Allah'ım! Benim oğlumu da böyle yap! diye dua etti.
Emmeyi bırakan çocuk o adama bakarak:
-  Allah'ım beni onun gibi yapma! dedi ve yine em­meye koyuldu.
Ebu Hureyre der ki:
-Çocuğun emmesini anlatırken, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şehadet parmağım ağzma alıp emişi hâlâ gözümün önündedir. Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti:
Cariye'nin birini:
-  Zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek oradan ge­çirdiler. Câriye ise:
-Bana Allah'ım yeter; O ne güzel vekildir. (Hasbiyallâhu ve ni'mel vekil) diyordu.
Bunu gören anne:
-Allah'ım Çocuğumu onun gibi yapma! diye dua etti.
Memeyi bırakan çocuk cariyeye baktı ve:
-Allah'ım! Bern onun gibi yap! dedi.
Bunun üzerine anne ile çocuğu konuşamaya başladı­lar. Anne:
-Yakışıklı bir adam geçti. Ben de "Allah'ım! Benim oğlumu da böyle yap!" diye dua ettim. Sen ise "Al
lah'ım! Beni onun gibi yapma!" dedin. O cariyeyi zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek götürdüler. Ben "Al­lah'ım! Çocuğumu onun gibi yapma!" diye dua ettim. Sen ise "Allah'ım! Beni onun gibi yap!" dedin. Niçin? diye sordu.
Çocuk dedi ki:
- O adam zalimin tekiydi. Onun için ben "Allah'ım! Beni onun gibi zorba yapma!" diye dua ettim. O cariyeyi zina etmediği hâlde zina ettin diye dövüyorlardı. Hırsız­lık yapmadığı hâlde, hırsızlık yaptın diyorlardı. Bunun için de "Allah'ım! Beni onun gibi yap!" diye dua ettim. (Buhari-Muslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Eğer kılman namaz farzların dışında kılınan bir namaz ise anne-babası çağırdığında icabet etmelidir.
2) Anne-baba çocuklarına beddua değil dua etmelidir. Beddua etmek zorunda kaldığında Cureyc'in annesi gibi ölçülü davranmalıdır.
3) Allah'ın iyi kullan ister erkek ister kadın olsun ke­ramet sahibidirler.
4) İman eden kimse sınava tâbi tutulduğu zaman sabır ve sebat etmeli hak ve hakikatten ayrılmamalıdır.
5) Günahkar kimselere değil, günahlardan sakınmaya çalışan kimselerden olmalıdır.


9) KÖPEĞİ SULADIĞINDAN DOLAYI GÜNAHI BAĞIŞLANAN ADAM

Ebu Hureyre (radıyallah anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurdu:
"Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi; su alıp dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuz­luktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine "bu köpekte tıpkı benim gibi pek susamış" deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve mesti ağ­zına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Onun bu ha­reketinden Allah Teâlâ hoşnut oldu ve adamı bağışladı.
Sahâbiler:
-Ey Allah'ın Resulü! Bizim için hayvanlardan dolayı sevap var mı? dediler. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem):
-Her canlı sebebiyle sevap vardır, buyurdu.
Buhârî'nin başka rivayetinde;
"Allah ondan memnun oldu ve onu bağışlayıp cenne­te koydu." beyanı yer almaktadır.
Buhari ve Müslim'in diğer bir rivayetlerinde de şöyle denilmektedir.
"Susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek bir kuyunun etrafında dolaşıp duruyordu. İsrailoğullarmdan fahişe bir kadın onu gördü; hemen çizmesini çıkardı ve onunla kö­pek için kuyudan su çekerek onu suladı. Bu yüzden o kadın bağışlandı."
Hadisin Faydalarından
1) Canlı olan varlıklara iyilik yapmak sevap kazandı­rır bazen de cennete girmelerine vesiledir.
2)  Hayvana iyilik yapmak kişiye sevap kazandınrsa insanoğluna iyilik yapmak acaba ne kadar sevap kazandı­rır.
3) Hayvanlara kötülük yapmak günahsa insanoğluna kötülük yapmak acaba ne kadar günah kazandırır.
4) Müslüman Allah'ın yarattıklarına karşı merhamet­li olmalıdır.
5) Bazen küçümsediğimiz, önemsemediğimiz iş insa­na çok sevap kazandırır.

10)   MÜBAREK   PEYGAMBER   EFENDİMİZ(sallallahu aleyhi ve sellem),in MUCİZESİ

Ebu Hureyre (r.a) şöyle dedi:
Kendisinden, başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, ben bazen açlıktan karnımı yere dayar bazen de karnıma taş bağlardım. Bir gün sahabilerin geçtikleri yol üzerine oturmuştum. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) benim yanımdan geçti ve beni görünce gülümse­di. Kalbimden geçeni yüzümden anladı ve:
-"Ebu Hureyre" dedi. Ben:
-Buyurunuz, yâ Resulallah! dedim. Resûl-i Ekrem:
-"Beni takip et" buyurdu ve yoluna devam etti. Ben de peşinden yürüdüm. Hz. Peygamber evine girdi; ben de girmek için izin istedim; izin verdi; içeri girdim. Bir kap içinde süt buldu ve:
-"Bu süt nereden geldi? diye sordu.
-Falan erkek veya falanca kadın onu size hediye etti, dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
-"Ebu Hureyre!" diye seslendi. Ben: -Buyurunuz ya Resulullah! dedim. -Suffe ehline git, onları bana çağır" buyurdu. Ebu Hureyre der ki:
Suffe ehli İslam konuklarıydı. Onların ne sığınacak aileleri, ne mallan, ne de bir kimseleri vardı. Peygam-ber'e bir sadaka geldiğinde, onlara gönderir, kendisi de ondan bir parça alır ve böylece gelen hediyeyi onlarla paylaşırdı. Hz. Peygamberin Suffe ehlini davet etmesi hoşuma gitmedi. Kendi kendime: Bu süt, suffe ehli ara­sında kime yetecek ki! O sütü içmek suretiyle kuvvet­lenmeye ben daha çok hak sahibiyim. Oysa onlar geldi­ğinde Resulullah bana emreder, ben de onlara veririm; belki de o sütten bana kalmaz. Fakat Allah'ın ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in enirine itaat etmemek de olmaz, dedim. Neticede onlara gittim ve kendilerini davet ettim. Onlar bu daveti kabul ettiler ve içeri girmek için izin istediler, kendilerine izin verildi ve onlar da evde yerlerini aldılar. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):
-"Ebu Hureyre!" diye seslendi. Ben:
-Buyurunuz yâ Resulullah! dedim.
-"Al, onlara ver!" buyurdu. Ben de süt kabım aldım, herkese vermeye başladım. Verdiğim kişi kanıncaya ka­dar içiyor sonra geri veriyordu. En sonunda kabı eline aldı. Topluluğun hepsi süte kanmışlardı. Resulullah kabı alıp elinde tuttu ve bana kalkıp gülümsedi. Sonra:
-"Ebu Hureyre" dedi.
-----—-----------------------------------------------------------------------------
-Buyurunuz yâ Resulullah, dedim.
-"Bir ben kaldım, bir de sen" buyurdu. Ben:
-Doğru söylediniz, yâ Resulullah, dedim.
-"Otur da iç" buyurdu. Ben de oturdum ve içtim. Son­ra yine:
-"Otur iç" buyurdular. Yine oturdum ve içtim. Resûl-i Ekrem durmadan:
-"İç, iç" buyuruyordu. Sonunda ben:
-Hayır. Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı, dedim.
-"Bana ver" buyurdu. Kabı Resul-i Ekrem'e verdim, Allah Teala'ya hamdetti, besmele çekti ve kalan sütü kendisi içti. (Buhari)

Hadisin faydalarından.

1)  Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendi-miz'in yoksul ve fakirlerle ilgilendiğini ve onlara ikram­da bulunduğunu öğreniyoruz.
2)  Bir kişiye yetecek kadar sütle bütün suffe ehlinin karnını doyurması Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in mucizelerinden biridir.
3)    Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sadakadan yararlanması haram hediyelerden yararlanması ise helal kılınmıştır.
4) Oturarak içmek ayakta içmekten daha evlâdır.
5)  Besmele çekerek içmek, içtikten sonra da Elham­dülillah demek sünnettir.
6-) Müslümanın artığı temizdir ve içilebilir.
7) israfa kaçmadan doyana kadar yemek ve içmek ca­izdir.
8) Müslüman gerektiği zaman din kardeşlerini kendi­sine tercih etmelidir.

11) ÇOCUĞU KAPAN KURT

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyurur­ken dinledim demiştir:
"Vaktiyle iki kadın yanlarında çocuklarıyla giderken bir kurt gelip onlardan birinin çocuğunu kapıp götürdü. Kadınlardan biri arkadaşına:
-Kurt senin çocuğunu götürdü, dedi. O da:
-Hayır senin çocuğunu götürdü, dedi.
Kadınlar davalarım halletmek üzere Davud (aleyhisselam)'a başvurdular. O da yaşlı kadını haklı görerek çocuğu ona verdi. Kadınlar oradan aynldıktan sonra Hz. Davud'un oğlu Süleyman (aleyhisselam)'a giderek, meseleyi ona da anlattılar. Hz. Süleyman:
-Bana bıçağı getirin de çocuğu ikiye bölerek araların­da paylaştırayım, dedi. O zaman genç kadın:
- Allah sana rahmet etsin, öyle yapma, çocuk onun­dur, dedi.
Hz. Süleyman da çocuğun genç kadına ait olduğunu belirtti. (Buhari, Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1) İnce anlayış ve gerçeği seziş kabiliyeti Allah'ın bu­lutludur. Bunun büyüklük, küçüklük veya yaşlılık, genç­lik ile bir alakası yoktur.
2)  Peygamberler Allah'tan vahiy alan kimseler olsa­lar bile, yeri gelince kendi ictihadlanna göre hüküm ve­rebilirler.
3) Doğruyu bulmak için, gerektiğinde değişik çarele­re başvurulabilir.

12) HIRSIZA, FAHİŞEYE, ZENGİNE SADAKA VERENİN DURUMU

Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurdu:
Vaktiyle bir adam:
-"Ben mutlaka bir sadaka vereceğim" dedi. Geceleyin evinden sadakasını alıp çıktı ve onu bilmeden bir hırsızın eline tutuşturdu.
Ertesi gün halk:
-Hayret! Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş! diye konuşmaya başladı. Adam:
-Allah'ım! Sana hamdolsun. Ben mutlaka bir sadaka vereceğim" dedi. Sadakasını alarak evinden çıktı ve onu bir fahişenin eline tutuşturdu:
Ertesi gün halk:
-Olur şey değil! Bu gece bir fahişeye sadaka verilmiş! diye dedikoduya başladı. Adam:
-Allah'ım, bir fahişeye sadaka verdiğim için sana hamdolsun. Ben mutlaka bir sadaka vereceğim, dedi. Sadakasını alıp evinden çıktı ve onu bir zenginin eline koydu:
Ertesi gün halk:
-Bu ne iştir! Bu gece bir zengine sadaka verilmiş! di­ye söylenmeye başladı. Adam:
-Allah'ım! Hırsıza, fahişeye ve zengine sadaka verdi­ğim için sana hamdolsun, dedi.
Rüyasında o adama şöyle denildi:
-Hırsıza verdiğin sadaka, belki onu yaptığı hırsızlık­tan utandmp vazgeçirecektir. Fahişe belki yaptığından vazgeçip iffetli bir kadın olacaktır. Zengin de belki ibret alıp Allah'ın kendisine verdiği maldan muhtaçlara dağı­tacaktır. (Buhari-Muslim-Nesai)

Hadisin Faydalarından...

1)  Sadaka verilmemesi gereken birisine bilmeyerek bir kimse sadaka verirse, iyi niyetinden dolayı o kimse verdiği sadakanın ecrini görecektir.
2) Yapılacak olan yardımlar, verilecek olan sadakalar muhtaç olup da iyi olan kimselere verilmesi, başkalarına vermekten daha efdaldir.

13) TEVBE ETMEK ALLAH'I SEVİNDİRİR

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hizmetkârı olan Ebû Hazma Enes İbni Mâlik el-Ensâri (ra)'den riva­yet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teala'nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybetti­ği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazla­dır." (Buhâri-Muslim)
Müslim'in başka bir rivayeti de şöyledir: "Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allah Teala'nın duy­duğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidi büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yulanna yapışan ve aşın derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:
-Allah'ım! Sen benim kulumsun; ben de senin rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır." (Müslim, Tirmizi, İbn Mâce)

Hadisin Faydalarından...

1) Allah Teala kullanna karşı son derece merhametli­dir. Ve onlann tevbesini kabul eder.
2)  İnsan kasten yapmadığı hatalardan sorumlu değil­dir. Anlaşılması zor bazı konulan, Peygamber efendimiz, zaman zaman böyle misallerle açıklamıştır.
3)  Bazı konulann daha iyi anlaşılması için hadiste geçtiği gibi örnek vererek anlatmak iyidir.
4) Allah tevbe eden kimseleri sever.
5) Tevbe etmek Allah'ı sevindirir. Allah'ın sevinmesi kullann sevinmesine benzemez. O kendisine yakışır şe­kilde sevinir.

14) EYYUB (A.S.) ÇIPLAK YIKANIRKEN

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Pey­gamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
-Bir gün Eyyüp Peygamber çıplak yıkanırken, üzerine çekirgeye benzer bir çok altın düşmeye başladı. Eyyüp de onlan elbisesine doldurdu.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak:
-Eyyüp ben seni bu gördüklerine dönüp bakmayacak kadar zengin kılmadım mı? diye seslendi.
Eyyüp de:
-Evet, yemin ederim ki, beni çok zengin kıldın. Fakat ben senin lütfettiğin şeylere dayanamam. (Buhari-Nesai)
Hadisin Faydalarından...
1)  İnsana hayır ve bereket kazandıracak şeyler elde edilmeye çalışılmalıdır.
2) Hem kendisi için hem de başkalannın faydalanma­sı için para ve mal biriktirilmesi caizdir.
3) İnsan ne kadar zengin olursa olsun Allah'ın nimet­lerine muhtaçtır.
4) Kapalı yerlerde kişi çıplak yıkanabilir.

15) YERİN DİBİNE BATAN ADAM

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resuluilah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Vaktiyle kendini beğenmiş bir adam güzel elbisesini giyinmiş, saçını taramış, çalım satarak yürüyordu. Allah Teala onu yerin dibine geçiriverdi. O şahıs kıyamete ka­dar debelenerek yerin dibini boylamaya devam edecektir. (Buhari-Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1) Kibirlenip böbürlenmek haramdır ve sonu kötüdür.


16) BİZDEN ÖNCEKİLERİN İMTİHAN EDİLİŞİ

Ebû Abdullah Habbâb İbnil Eret (r.a) şöyle dedi: Hırkasını başının altına yastık yapmış Kabe'nin göl­gesinde  dinlenirken  Resulullah  (sallallahu   aleyhi  ve sellem)'e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şi­kayette bulunduk ve:
-Bize yardım dilemeyecek, Allah'a bizim için dua etmeyecek misiniz? dedik. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:
-"Önceki ümmetler içinde bir mü'min tutuklanır, ba­zdan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başın­dan aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla tara­nırdı. Fakat bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hakim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah'tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiçbir şeyden endişe etmeksi­zin San'a'dan Hadramut'a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz." Buhârinin bir başka rivayetinde ifade: "Peygamber (aleyhissselam) hırkasına bürünmüştü. Bizler müşriklerden çok işkence görüyor­duk" şeklindedir. (Buhari-Ebu Davud)

Hadisin Faydalarından...

1) Allah için işkence görenin sabrı takdire şayan bir davranıştır.
2)  İslâm'ın her tarafa yayılması, güvenin ve bansın gerçekleşmesi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin vermiş olduğu haberlerin gerçekleşmesin-dendir.
3)  Allah'ın dini için işkence gören ve sabreden Al­lah'ın Salih kullan örnek alınmalıdır.
4) Dine ve imana yapılan düşmanlık çok eskilere da­yanan bir olaydır. İman eden kimseler, iman ettiklerinden dolayı karşılaştıklan zorluklara ve sıkıntılara sabretmeli-dirler.
5) İslâm güven, emniyet ve selâmet dinidir.
6)  Gelecek Islâmındır ve Allah nurunu tamamlaya­caktır. İman eden kimseler aceleci, sabırsız, olmamalan gerekir.
7) Mü'min İslâm'ın yeryüzüne hâkim olması için ca­nını ve malını feda edebilmelidir.

17) EN BÜYÜK ŞEFAAT

Ebu Hureyre (r.a) şöyle dedi:
Bir yemek davetinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunuyorduk. Kendisine etin kol tarafı ikram edildi. Resul-i Ekrem etin kol tarafını sever­di. Ondan bir lokma kopardıktan sonra şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde insanların efendisi benim! Bu da neden biliyor musunuz? Allah Teala gelmiş gelecek bü­tün insanlan düz bir yere toplayacak. Orası, insanlara bakan kimsenin hepsini görebileceği, onlara çağıranın hepsine sesini duyurabileceği bir yerdir. Güneş onlara yaklaşacak, insanlar sıkıntıdan kederden artık dayanama­yacak hale gelince birbirlerine:
-  İçinde bulunduğunuz sıkıntıyı, başınıza gelen hali görüyor musunuz? Halinizi Rabbinize arz ederek size İtimin şefaat edeceğini düşünmüyor musunuz? diyecek­ler. Bazdan ötekilerine:
- Babanız Adem'e gidiniz, diyecekler. Adem'e gelip: -Ey Adem! Sen insanların babasısm. Seni Allah eliyle yarattı. Sana kendi ruhundan üfledi. Meleklere sana secde etmelerini emretti, onlar da secde ettiler. Seni cennete yerleştirdi. Rabbine varıp bizim için şefaat et. İçinde bu­lunduğumuz hali, başımıza gelen derdi görmüyor musun? diyecekler. O da:
-Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplı­dır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Alemlerin Rabbi o ağaca yaklaş­mamı yasakladı, ama ben O'nu dinlemedim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır, benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin, Nuh'a gidin, diyecek. Onlar da Nuh'a gelerek:
-Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen Resullerin ilkisin. Allah Teala sana "çok şükreden kul" demişti. İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musunuz? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbinin huzurun­da bize şefaat etmeyecek misin? diyecekler. O da:
-Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplı­dır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Benim bir duam vardı; onu da kavmimin aleyhine kullandım. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır, benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin. İbrahim'e gidin diye karşılık verecek. Onlar da İbrahim'e gelerek:
-Sen Allah'ın Peygamberisin, yeryüzü halkı içinde Allah'ın dostu sensin. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? diyecekler. O da şunları söyleyecek:
-Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplı­dır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan

sonra böyle gazaplanır. Ben vaktiyle üç yalan söylemiş­tim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır, benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Musa'ya gi­din. Onlar da Musa'ya gelerek şöyle diyecekler:
-  Ey Musa! Sen Allah'ın Rasulüsün. Allah sana Pey­gamberlik vermek ve seninle konuşmak suretiyle seni diğer insanlardan üstün kılmıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz hali görmüyor mu­sun? O da:
-Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplı­dır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Ben öldürülmesine dair emir al­madığım bir adamı öldürdüm. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; İsa'ya gidin, diyecek. Onlar da İsa'ya gelerek:
-Ey İsa! Sen Allah'ın Rasulüsün, O'nun Meryem'e yönettiği kelimesi ve O'nun yarattığı bir ruhsun. Sen da­ha önce beşikte iken insanlarla konuştun. Rabbinin huzu­runda bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? diyecekler. İsa da:
-Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplı­dır. Ne daha öncesi böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır, diyecek, ama bir günah zikretme­yecek. Sonra da asıl, benim nefsim şefaat edilmeye muh­taçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Muhammed'e gidin, diyecek.
Başka bir rivayete göre Resul-i Ekrem (sallallahu a-leyhi ve sellem) şöyle buyurdu: onlar da bana gelerek:
-  Ya Muhammedi Sen Allah'ın Rasulü ve Peygam­berlerin sonuncususun. Allah Teala senin gelmiş geçmiş bütün günahlanm bağışlamıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? diyecekler. Ben de yürüyüp Arş'ın altına gelece­ğim, Rabbime secdeye kapanacağım. Sonra Allah Teala daha önce kimseye öğretmediği en güzel hamdü senayı bana ilham edecek. Sonra bana hitaben:
-Ya Muhammedi Secdeden başını kaldır! İste! İstedi­ğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek, bu­yuracak. Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve:
- Ya Rabbi! Ümmetimi bana bağışla! Ya Rabbi! Ümmetimi kurtar! Ya Rabbi! Ümmetimi bağışla! diye yalvaracağım. O zaman bana:
-Ya Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının en sağındaki Babü'l aymen'den içeri al. Onlar başkalarıyla beraber cennetin diğer kapılarından da gireceklerdir, buyurulacak. Soma Resuli Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) sözüne devam etti: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadı arasındaki mesafe, Mekke ile (Bah­reyn'deki) Hacer veya Mekke ile (Suriye'deki) Busrâ arasındaki mesafe kadar geniştir." (Buhari-Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Al­lah'ın katında sânı ve şerefi yücedir.
2)  Kıyamet günü Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz lâyık olan kimselere şefaat edecektir.
3) Allah (c.c) izin vermedikçe hiç kimse, kimseye şe­faat edemez.
4) Mahşer günü çetin ve korkunç bir gündür.
5) Peygamberler her türlü günahlardan arınmışlardır.

18) CENNETE EN SON GİREN

İbni Mes'ud (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete en son girecek) kimseyi biliyorum. O adam cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah Teala ona:
-Haydi git, cennete gir buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gösterilir. Geri dönüp Allah Teala'ya:
-Ya Rabbi! Cenneti dolu buldum! der. Allah Teala ona:
-Git cennete, gir buyurur. Tekrar oraya gider, yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah Teala'ya:
-Ya Rabbi! Orası dopdolu! der. Allah Teala ona yine: -Git cennete gir, orada senin dünya kadar ve dünya­nın on misli (veya dünyanın on misli büyüklüğünde) ye­rin var, buyurur. O adam:
-Ya Rabbi! Sen kainatın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi gülü­yorsun) der.
Hadisin ravisi İbni Mes'ud şöyle dedi: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gerideki dişleri belirince-ye kadar gülümsediğini gördüm. Soma şöyle buyurdu:
"İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan a-damın derecesi budur." (Buhari, Müslim)
Muğire İbni Şu'be (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Musa (aleyhisselam) Rabbine:
-Cennettekilerin en aşağı derecesi nedir? diye sordu. Allah Teala'da şöyle buyurdu:
-0, cennettekiler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi olup kendisine:
-Cennete gir! denir.
-Ya Rabbi! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını al­mışken ben nereye gideceğim? der. Ona:
-Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O da:
-Razıyım ya Rabbi! der. Bunun üzerine Allah Teala ona:
-İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha buyurur. Beşincisinde o adam:
-Razı oldum ya Rabbi! der. Allah Teala ona:
- İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşla­nıyorsa hepsi senindir, buyurunca Adam:
-Razı oldum ya Rabbi! diyecek.
Daha sonra Musa (as):
-Ya Rabbi! Cennettekilerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allah Teala şöyle buyurdu:
-Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların keramet fi­danlarım elimle ben dikip mühür altma aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiş­tir." (Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Allah cömertlerin en cömertidir. Salih kullarına lütuf ve ikramı sınırsızdır.
2)  Cennete en son girecek kimse dünya kadar veya onun on misli büyüklüğünde yer verilir.

19) CENNET EHLİNDEN BİR KADIN

Ata Bin Ebi Rebah'tan şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: Bir gün bana îbn Abbas (r.a) dedi ki: Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi? Ben de tabi göster, dedim. İşte şu siyah kadın, dedi. Bu kadm bir gün Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimize gelerek: Ya Resulullah Bana sar'a nöbetleri geliyor; bu arada da üs­tüm başım açılıyor. Allah Teâlâ'ya benim için dua edin. Peygamberimiz de: İstersen sabret de cenneti kazan veya istersen seni iyileştirmesi için Allah'a dua edeyim dedi. Kadın:
-Sabrederim ancak dua buyrunda açılmayayım, dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)da ona dua etti. (Buhari-Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Dünya'da hastalıklara, sıkıntılara sabretmek kişi­ye cenneti kazandırır.
2)  Allah'a dua ederek O'na sığınmak suretiyle kişi kendi kendini tedavi edebilir.
3)  İlaçlarla tedavi olmak caizdir ama sebeplerle de­ğil, sebepleri yaratan Allah'a güvenerek tedavi olunma­lıdır.
4)  Ecir ve sevap için acılara, sızılara sabredilmesi evlâdır.
20) ZİYARET EDENİN KARŞISINA ÇIKAN MELEK

Ebu Hureyre (r.a)den, Hz. Peygamber (sallallahu a-leyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Adamın biri, başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:
-Nereye gidiyorsun? dedi. Adam:
-Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, cevabım verdi. Melek:
- O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:
-Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum, dedi.
Bunun üzerine melek:
-Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece sevi­yor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teala'nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi." (Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1) İnsanları Allah için sevmek ve onları Allah için ziyaret etmek Allah'ın sevgisini kazandırır.

21) SANA DOĞRU SÖYLEDİ AMA O YALAN­CIDIR

Ebu Hureyre (r.a) şöyle dedi:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) beni rama­zan zekâtı olan sadaka-i fitn korumakla görevlendirmiş­ti. Bir adam gelip yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Adamı tuttum ve:
-Vallahi seni Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in huzuruna götüreceğim, dedim. Adam:
-Şüphesiz ben muhtacım, çoluğum çocuğum ve pek çok ihtiyacım var, dedi. Bunun üzerine ben adamı salı­verdim. Sabah çıkınca, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
-Ya Ebu Hureyre! Dün gece tutsağın ne yaptı! bu­yurdu. Ben de:
-Ya Resulullah! İhtiyaç içinde bulunduğu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem):
-O sana yalan söyledi, tekrar gelecek buyurdu. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu sözü üze­rine tekrar geleceğini anladım ve onu gözetlemeye ko­yuldum. Adam geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçla­maya başladı. Bunun üzerine:
-Seni Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hu­zuruna çıkaracağım dedi. Adam:
-Beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtacım. Çoluk çocuğum da var. Bir daha gelmem, dedi. Ben de acıdım ve salıverdim. Sabah olunca Resulullah (sallallahu aley­hi ve sellem) bana: -Ya Ebâ Hureyre! Dün gece tutsağın ne yaptı? diye sordu. Bende:
-Ya Resulullah! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğu­nu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim.
Peygamberimiz:
-O kesinlikle sana yalan söyledi, ama tekrar gelecek, buyurdu. Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Ger­çekten geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya baş­ladı. Onu tekrar yakaladım ve:
-Seni mutlaka Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin huzuruna çıkaracağım, artık bu ü-çüncü ve son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun sonra tekrar geliyorsun, dedim. Bu defa bana:
-Beni bırak! Allah'ın seni faydalandıracağı bazı ke­limeleri ben sana öğreteyim, dedi. Ben:
-O kelimeler nelerdir? dedim. O:
-Yatağına girdiğinde Ayet-el Kürsi'yi oku. O takdir­de, senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana yaklaşmaz, dedi. Bunun üzerine onu salıverdim. Sabah olunca Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana:
- Tutsağın dün gece ne yaptı? diye sordu. Bende: -Ya Resulullah! Allah'ın beni faydalandıracağı bir takım kelimeleri bana öğreteceğini söyledi. Ben de onu salıverdim, dedi. Peygamber Efendimiz:
-O kelimeler neler? diye sordu, ben de o kimsenin bana:
-Yatağına girdiğin zaman Ayet-el Kürsi'yi "Allahü la ilahe illa hüvel hayyül Kayyûm" ayetim başından so-

nuna kadar oku; senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla yaklaşamaz, dediğini söyledim. Bunun üzerine Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem):
-Bak hele! Kendisi yalancı olduğu halde bu sefer sa­na doğruyu söylemiş. Üç gecedir. Kiminle konuştuğunu biliyor musun, ey Ebu Hureyre? dedi. Ben:
-Hayır, bilmiyorum dedim. Resul-i Ekrem:
-O, şeytandır, buyurdular. (Buhari).

Hadisin Faydalarından...

1)  Ayet-el Kûrsî, Kur-anı Kerim ayetlerinin efendi­sidir.
2)  Geceleyin uyumadan önce Âyet-el Kürsî'yi oku­manın birçok faydası vardır.
3)  Âyet-el Kürsî'yi yatmadan önce okumak sünnet­tendir.
4)  Geceleyin bir evde ihlas ve samimiyetle Ayet-el-Kürsi okunursa o evi, Cenab-ı Hak şeytanlann bütün şerlerinden korur.
5)  Âyet-el Kürsi her sabah ve her akşam okunmalı ve farz olan namazlardan soma bir kimse Ayet-el Kürsi'yi okuyup da ölürse o kişi cennetliktir.

22) AKILLI VE ZEKİ MÜSLÜMAN KADIN

Enes İbni Mâlik (r.a) şöyle dedi:
Ebu Talha(r.a)'in hasta bir erkek çocuğu vardı. Ebu Talha evde değilken çocuk öldü. Eve döndüğü zaman: -"Oğlumun durumu nedir?" diye sordu. Çocuğun annesi Ummu Suleym: -"O şimdi eskisinden daha rahat" dedi. Akşam ye­meğini hazırlayıp getirdi. Ebu Talha yemeğim yedi ve sonra hanımıyla yattı. Daha sonra hanımı ona "çocuğu demediniz" dedi.
Ebu Talha sabahleyin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanma gitti ve olup biteni anlattı. Peygam­ber (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Bu gece ilişkide bulundunuz mu?" diye sordu. Ebu Talha:
-"Evet" dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):
-"Allah'ım, bu ikisine mübarek kıl" diye dua etti.
(Zamanı gelince) Ummu Suleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebu Talha bana:
-"Çocuğu al Peygamber'e götür" dedi. Ummu Suleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):
-"Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?" diye sordu. Ben;
-Evet, birkaç hurma var, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hurmaları ağzına alıp çiğ­nedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzma koydu ve damağını hafifçe ovdu, adım da Abdullah koydu.
(Buhari- Müslim)
Buhari'nin bir rivayetine göre Sufyân îbni Uyeyne: "Ensardan bir kişi (İbâye İbni Rifa'a) Abdullah'ın dokuz çocuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur'an'ı okuyan ma­nasını anlayan kimseler olduğunu söylemiştir." (Buhari)
Müslim'in rivayetinde ise olay şöyle anlatılmıştır:

Ebu Talha'ya ben haber vermedikçe, oğlu hakkında hiçbiriniz bir şey söylemeyiniz! diye tembihledi. Sonra Ebu Talha eve geldi. Ummu Suleym akşam yemeğini getirdi. Ebu Talha yemeğini yedi. Yemekten sonra Ummu Suleym, eskiden olduğundan daha güzel süslen­di. O da hanımıyla yattı. Ebu Talha'mn karnı doyup tat­min olduğunu görünce Ummu Suleym ona:
-Ey Ebu Talha, bir millet, bir aileye emanet bir şey verseler de, sonra emanetlerini isteseler, iade etmeyebi­lirler mi, ne dersin? dedi.
Ebu Talha:
-Hayır (vermemezlik edemezler) dedi.
Ummu Suleym:
-O halde oğlunu böyle alınmış bir emanet bil, dedi. Ebu Talhâ kızdı ve:
-Madem ki öyle, niçin hiçbir şey olmamış gibi dav-randın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi? dedi. Derhal kalkıp Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gitti ve olanı biteni oldu­ğu gibi haber verdi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
-"Geçen gecenizi Allah hakkınızda bereketli kılsın" buyurdu.

Hadisin Faydalarından...

1)  Hadis'te geçen bu Müslüman hanımın ne kadar akıllı ve zeki olduğunu göstermektedir.
2)  Hadis-i Şeriften Ummu Suleym'in ne kadar sa­bırlı olduğunu öğreniyoruz. Sabır konusunda örnek teş­kil eder.
3) Üzüntülü olduğu halde kocasını razı etmesi, koca­sına karşı ne kadar vefakâr olduğunu göstermektedir.
4)  Sahabe-i Kiram'in, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ne kadar bağlı olduklarını ve onunla istişare ettiklerini görüyoruz.
5)  Kan-Koca birbirlerinin üzüntülerini hafifletmeli ve bir birlerine karşı süslenmelidirler.
6)  Çocukları isimlendireceğimiz en güzel isimlerle isimlendirmeliyiz. İsimlerin en efdâli Abdullah ve Abdurrahman'dır.

23) ZOR DURUMDA OLAN BORÇLUYA MÜHLET VERMEK CENNETİ KAZANDIRIR

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edildiğine göre;
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyu­ruyor:
"İnsanlara borç para veren bir adam vardı. O hizmet­çisine şöyle derdi:
-Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allah da bizim günahlarımızı affeder.
Nihayet o kişi Allah'a kavuştu ve Allah onu affetti." (Buhari-Müslim)
Ebu Mes'ud el-Bedrî (r.a)'den rivayet edildiğine gö­re, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyur­du:
"Sizden önceki ümmetlerden bir adam hesaba çekil­di; hayır namına hiçbir şeyi bulunamadı. Fakat bu adam insanlarla düşer kalkardı ve zengin bir kimse idi. Hiz­metçisine, darda kalan fakirlerin borcunu affetmesini emrederdi. Aziz ve Celîl olan Allah:

"Biz affetmeye daha lâyıkız; onu affediniz." buyur­du. (Müslim- Ahmed)

Hadisin Faydalarından...

1) İnsanlara Allah rızası için borç vermek, alış veriş­te kolaylık sağlamak Salih amellerden biridir.
2)  Borçlu zor durumda olduğu halde ona zaman ta­nımak veya verilen borcun bir kısmım veya hepsini ba­ğışlamak ecri ve sevabı çok olan amellerden birisidir.
3)  Zor durumda olan kimseye kolaylık sağlayan kimsenin günahlarının bağışlanmasına ve cennete gir­mesine vesiledir.
4) İyilik yapan iyilik bulur.
5)  İnsanların işlerini kolaylaştır ki Allah da senin dünyadaki ve ahiretteki işlerini kolaylaştırsın.
a)  Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurdu:
"Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'ın kendisini kurtarmasından hoşlanan kimse, borcunu ödemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin" (Müslim, Ahmed)
b) Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurdu:
"Bir kimse darda kalan borçluya mühlet verir veya borcunun bir kısmını veya tamamını bağışlarsa, Cenab-ı Hak o kişiyi Allah'ın gölgesinden başka gölge bulunma­yan kıyamet gününde arşının altında gölgelendirir."
24) PEYGAMBER (sallallahu aleyhi vesellem) ve CEBRAİL'İN İLK KARŞILAŞMALARI

Mü'minlerin Annesi (r.a) anlatıyor: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e vahyin başlamasının ilki, uykuda Salih (doğru) rüya şeklinde oluşmuştur, gördüğü rüya mutlaka sabahın aydınlığı gibi gerçekleşe gelmiştir. Sonra kendisine yalnız başına bir köşeye çekilmek sevin­dirdi. Hira mağarası'nda yalnız kalır, ailesine dönüp te azığını almaya gelinceye kadar burada belirli gecelerde ibadet eder, sonra hanımı Hatice'ye dönüp bu kadar bir süre için tekrar azığını alırdı. Sonunda Hira Mağarası'nda iken kendine hakikat geldi. Kendisine melek gel ve: "0-ku" dedi. Resulullah: "Ben okuyamam.." dedi. Resu­lullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle anlatır: "Bunun üzerine Melek beni tutup gücüm kuvvetim kesilinceye kadar sıktı, sonra salıverdi ve: "Oku" dedi. Ben de: "Ben okuyamam..." dedim. Bunun üzerine beni ikinci defa tutup gücüm kuvvetim kesilinceye kadar sıktı, sonra salı­verdi: "Oku" dedi. Ben de: "Ben okuyamam..." dedim. Bunun üzerine beni Üçüncü defa tutup sıktı, sonra salı­verdi: "Oku, yaratan Rabb'inin adıyla, insanı alakadan yarattı, Oku, Rabb'in en çok ikramda bulunandır..." de­di. "Bunun akabinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine gelen ayetlerle beraber evine döndü, yüreğine çarpıyordu, Hemen Hatice binti Huveylid (r.a)'ın yanına gelip: "Beni örtün, beni örtün." Hemen kendisini örttüler; sonunda ürperti kendisinden gitti. Ha­tice'ye olup bitenleri bildirdi: "Kendimden çok korktum" dedi. Bunun üzerine Hatice: "Hayır asla, vallahi Allah seni asla mahcup etmez, çünkü sen akraba ile ilişkiyi kesmezsin, işini göremeyenlerin yükünü yüklenir, fakir
fukarayı kazanır, misafir ağırlasın, hay yolunda karşılaşı­lan sıkıntılarda yardım edersin" dedi.
Hatice, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nefvel'e götürdü. Varaka cahiliye döneminde Hristiyan olmuş bir kimseydi, İbranice yazabiliyordu, Allah'm yazmasını dilediği kadar İncil'den ibranice olarak bir kısım şeyler yazardı, gözü âmâ olmuş, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır. Hatice, kendisi­ne: "Amcaoğlu yeğenim bir dinle" dedi. Varaka: "Yeğe­nim ne görürsün" dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gördüğünü anlattı. Varaka, "Bu, Musa'ya inen bir sır sahibi Melek'tir ah keşke yaşım genç olsaydı? Ah keşke kavmin seni memleketinden çıkardığında hayatta olsaydım." Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Beni memleketimden çıkaracaklar mı?" dedi. O da "Evet seni getirdiğin gibi bir şey getiren kişi mutlaka düşmanlığa uğramıştır. Eğer senin peygamberlik günlerin bana ula­şırsa sana çok yardım ederim" dedi. Çok geçmedi, Vara­ka vefat etti. Vahiyde bir müddet ara verdi."

Hadisin Faydalarından...

1) ilmin islam'daki yeri büyüktür.
2)  Müslüman alim olmalıdır, olmuyorsa ilim tahsil eden öğrenci veya dinleyicilerden olmalıdır.
3) Arada sırada kazandığı sevapları, işlediği günahları gözden geçirmeli, Rabbi'yle baş başa kalıp nefsini hesa­ba çekmelidir.
4) Hısım-Akrabalanyla ilgilenmeli, yoksul olan kim­selere acımalı, misafirine ikramda bulunmalıdır.
5)  Saliha bir kadın, kocasının yanında yer almalı, İs­lam'ı öğrenip öğretmek, yaşayıp yaşatmak için ona moral verip desteklemelidir.
25) HZ. İBRAHİM'İN, HACER VE HZ. İSMAİL'İ EKİN BİTMEZ BİR VADİYE BIRAKMASI

İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
İbrahim (a.s), İsmail'in annesi (Hacer) ile henüz me­medeki oğlu İsmail'i alıp Mekke'ye getirdi onları Ka­be'nin üst tarafında ve zemzem'in yukansındaki büyük ağacın altına bıraktı. O vakitler Mekke'de kimse bulun­madığı gibi içecek su da yoktu. İşte İbrahim, karısı ve oğlunu oraya bıraktı. Yanlarına da bir dağarcık hurma ve bir kırba su koydu. Sonra İbrahim arkasını dönüp gitme­ye başladı. Hacer onun peşini bırakmadı:
-  İbrahim! Bizi konuşup görüşecek bir kimsenin, yi­yip içecek bir şeyin bulunmadığı bu vadide tek başına bırakıp da nereye gidiyorsun? diye sordu. Bu soruyu bir­kaç defa tekrarladı. İbrahim dönüp bakmadı bile. Sonun­da Hacer: Bunu böyle yapmam sana Allah mı emretti? deyince, İbrahim:
- Evet, Allah emretti, diye cevap verdi. Hacer:
- Öyleyse Allah bizi korur, dedi.
Hacer geri döndü; İbrahim (aleyhisselam) de yürüyüp gitti. Kimsenin kendisini göremediği Seniyye mevkiine varınca, yüzünü Kabe tarafına çevirdi; sonra ellerini kal­dırarak şöyle dua etti:
"Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını, senin saygı duyulması gereken Mukaddes Mâbed'inin yanına, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Artık sende insanlardan bir kısmının gönül­lerine onlara karşı muhabbet koy ve kendilerine bazı
meyvelerden rızık ver. Umarım ki nimetlerine şükreder­ler" (İbrahim-37)
Hacer İsmail'i emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Nihayet kırbadaki su tükendi. Hem kendi hem oğlu susa-dı. Çocuk susuzluktan yerde sızlanıp yuvarlanmaya baş­layınca, Hacer onun bu halini görmemek için oraya en yakın tepe onla Safa'ya gitti ve tepenin üstüne çıktı. Son­ra acaba birini görebilir miyim diye vadiye bakındı; fakat kimseyi göremedi. Safa tepesinden inip vadiye gelince, koşmasına engel olmasm diye elbisesinin eteğini topladı. Sonra da çok zor durumda kalmış bir insanın son gayre­tiyle koşmaya başladı; Vadi'yi geçip Merve'ye geldi. Tepenin üstüne çıkıp acaba birini görebilir miyim diye bakındı; fakat kimseyi göremedi. İki tepe arasında yedi defa böyle gidip geldi.
Ibni Abbas (r.a) sözünün burasında şöyle dedi: Pey­gamber (sallallahu aleyhi ve sellem)
"İşte bundan dolayı insanlar Safa ile Merve arasında sa'y eder" buyurdu. Sonra da sözüne şöyle devam etti:
Hacer merve tepesine çıkınca bir ses duydu. Kendi kendine "Sus! Dinle!" dedi. Sonra iyice kulak verdi, aynı sesi bir daha duydu.
- Tamam, sesini duyurdun. Yapabiliyorsan bize yar­dım et! diye seslendi. Bir de baktı ki zemzemin olduğu yerde bir melek -topuğuyla veya kanadıyla- yeri kazmak­ta! Nihayet su göründü. Hacer akıp gitmesin diye suyun etrafmı elleriyle şöyle, çevirmeye, suyu avuçlayıp kırba­sını doldurmaya başladı. Hacer suyu avuçladıkça bir ri­vayete göre avuçladığı kadar, yerden kaynıyordu.
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi: Peygamber (sallallahu a-leyhi ve sellem): "Allah İsmail'in annesine rahmet etsin.

Zemzemin kendi haline bıraksaydı veya suyu avuçlama-saydı-zemzem akarsu olurdu buyurdu. İbni Abbas (r.a) sözüne şöyle devam etti.
Hacer sudan içti ve yavrusunu emzirdi. Melek ona:
-   Bize bir zarar gelir diye korkma! İşte burası Beytullah'ın yeridir. Onu şu çocukla babası yapacaktır. Allah, o işi yapacak kimsenin yok olup gitmesine izin vermez, dedi. Beytullah'ın yeri zeminden yüksekçe idi. Seller onun sağını solunu yalayıp giderken nihayet bir gün cürhümlülerden bir grup insan veya onlardan bir aile Keda yolundan gelerek Mekke'nin alt tarafına indiler. O sırada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. Bu kuş mutlaka suyun etrafında dönüp duruyor. Halbuki biz bu vadide su bulunmadığını biliyorduk, diyerek ayağına çevik bir veya iki kişiyi orada gönderdiler. Gidenler orada su bulduğunu görünce geri dönüp durumu haber verdiler. Suyun yanına geldiklerinde Hacer'i gördüler:
- "Bizim buraya yerleşmemize izin verir misin? diye sordular. O da
-  Evet, ama su üzerinde bir hak iddia edemezsiniz, dedi. Onlar da:
- Peki, kabul, dediler.
İbni Abbas (r.a) rivayetine şöyle devam etti; insanlar bir arada olmaya ihtiyaç duyduğu sırada onların çıkagel­mesi Hacer'i sevindirdi. Cürhümlüler oraya yerleştikleri gibi akrabalarına haber saldılar, onlar da gelip yerleştiler. Böylece Mekke civan yerleşik bir alan haline geldi.
O zaman çocuk olan İsmail nihayet büyüyüp gelişti. Cürhümlülerden arapçayı öğrendi. Delikanlılık çağına gelince, Cürhümlülerin en fazla beğenip takdir ettikleri bir kimse oldu. Ergenlik çağma gelince onu kendilerin-

den bir kızla evlendirdiler. Günün birinde Hacer vefat etti. İsmail'in evlenmesinden sonraki bir tarihte Hz. İbra­him, Hâcer ile oğlunun durumunu öğrenmek üzere Mek­ke'ye geldi. Fakat İsmail'i evde bulamadı. Karısına;
-İsmail nerede? diye sordu. Kadın;
-Rızkımızı temin etmeye, başka bir rivayete göre av­lanmaya gitti, dedi. İbrahim (a.s) ona; geçimlerinin ve durumlannın nasıl olduğunu sordu. O da;
-Çok kötü durumdayız. Büyük bir sıkıntı ve darlık i-çindeyiz, diye hallerinden şikayet etti. İbrahim de:
-Kocan gelince ona selâmımı söyle; kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin, dedi.
İsmail eve gelince, orada bir şeyler olduğunu sezdi ve kansına:
-Ben yokken eve biri geldi mi? diye sordu. O da:
-Evet, yaşlı bir adam geldi, diyerek onu tarif etmeye çalıştı. Seni sordu, ben de söyledim. Nasıl geçindiğimizi öğrenmek istedi, ben de büyük bir geçim sıkıntısı çekti­ğimizi anlattım, dedi. İsmail:
-Peki, sana bir şey tavsiye etti mi? diye sordu. O da şunlan söyledi:
-Evet, sana selâm söyledi ve kapısının eşiğini değiş­tirsin dedi. İsmail:
-O gelen benim babamdı, bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi ailenin yanına dönebilirsin, dedi. O ka­dını boşayıp Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi. Allah'ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İbrahim tekrar oğlunun evine geldi fakat İsmail'i bulamadı. İçeri girip İsmail'i sordu. Karısı:
-Rızkımızı temin etmeye gitti, dedi. İbrahim:
-Geçiminiz, hâliniz nasıl? diye sordu. Kadın:
-Çok iyi durumdayız rahat ve bolluk içindeyiz, Al­lah'a hamd içindeyiz, diyerek Allah'a hamd ü sena etti, konuşma şöyle devam etti:
-Ne yiyorsunuz? -Et yiyoruz. -Ne içiyorsunuz? -Su içiyoruz.
O zaman İbrahim, "Allah'ım etlerine, sularına bere­ket kat" diye dua etti. Sözün burasına Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"O zamanlar Mekke'de ekin yoktu. Eğer olsaydı tahı­lın bereketlenmesi için de dua ederdi."
İbni Abbas dedi ki: İbrahim'in duası sayesinde et ile su, başka yerde yaşayanlarla kıyaslamayacak şekilde, Mekkelilerin sağlığına elverişli olurdu.
.                 .                                  .
Bir başka rivayete göre ibrahim (a.s) oraya gelince:
-ismail nerede? diye sordu. Karısı:
-Avlanmaya gitti. Sonra da: Bir şey yemek ve içmek üzere buyurmaz mısınız? dedi. İbrahim:
-Ne yiyor, ne içiyorsunuz diye sordu. Kan sı:
-Yediğimiz et, içtiğimiz su, dedi. İşte o zaman İbra­him (a.s) şöyle dedi:
-Allah'ım! Onlan yiyeceklerine, içeceklerine bereket ver! diye dua etti.
İbni Abbas sözüne şöyle devam etti: Ebü'l-Kasım (sallallahu aleyhi ve sellem): "İşte bu, İbrahim'in duası­nın bereketidir buyurdu.
İbrahim gelinine şöyle dedi:
-Kocan eve gelince ona benim selamımı söyle ve kendisine hatırlat da, kapısının eşiğine sahip olsun" dedi.
İsmail eve gelince:
-Eve gelen oldu mu? diye sordu. Kansı:
-Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi, diyerek o-nun hakkında güzel şeyler söyledi. Sözüne devamla seni sordu, ben de anlattım; geçimimizi öğrenmek istedi, ben de çok iyi olduğunu belirttim, dedi.
İsmail:
-Sana bir tavsiye de bulundu mu? diye sordu. O da:
-Evet, sana selam söyledi ve kapının eşiğine sahip olmanı emretti, dedi. O zaman İsmail:
-O benim babamdır. Evin eşiği de sensin. Babam seni hoş tutmamı seninle iyi geçinmemi emretmiş, dedi.
Allah'ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İb­rahim (a.s) bir daha geldi. O sırada İsmail zemzemin ya­kınındaki büyük bir ağacın altına oturmuş ok yontuyordu. Babasını görünce ayağa kalktı. Uzun süre birbirini gör­meyen bir baba çocuğuna, bir çocuk da babasına sevgi ve saygı nasıl gösterirse onlarda birbirlerine öyle yaptılar.
İbrahim (a.s) oğluyla konuşmaya başladı:
-İsmail! Allah bana önemli bir görev verdi.
-Öyleyse Rabbinin emrini yap babacığım.
-Ama bana yardım edeceksin.
-Sana elbette yardım ederim.
İbrahim oradaki yüksekçe bir tepeyi gösterdi:
-Allah, işte şuraya bir ev yapmamı emretti, dedi. İb­rahim oraya Kabe'nin temelini atıp yükseltti. İsmail taş

getiriyor, İbrahim de duvar örüyordu. Binanın duvarları yükselince İsmail şu taşı getirip babasına verdi. (Mak'am-ı İbrahim diye taş). Babası da bu taşın üstüne çıkıp İsmail'in getirdiği taşlarla inşaata devam etti. Onlar beraberce binayı yaparken: "Rabbimiz! Bizden bu hizme­ti kabul buyur. Şüphesiz sen duamızı duyan, nimetimizi bilensin." '
Bir başka rivayet ise şöyledir:
İbrahim (a.s) İsmail ile onun annesini alıp yola çıktı. Yanlarında bir de su kırbası vardı. İsmail'in annesi susa­dıkça kırbadan içip oğlunu emziriyordu. Nihayet Mek­ke'ye gelince, İbrahim Hacer'i büyük bir ağacın altına bıraktı. Sonra geriye, ailesinin yanına dönmeye başladı. Bunun üzerine Hâcer onun arkasına takıldı. Kedâ mevki­ine gelince, Hâcer onun arkasından:
-İbrahim! Bizi kime bırakıp gidiyorsun? diye seslen­di. O da:
-Allah'a bırakıyorum, dedi. Hâcer:
-Allah'ın himayesine razıyım dedi. Sonra geri döndü. Kırbadaki sudan içiyor, sütü artıyor, o da çocuğunu emzi­riyordu. Sonunda su bitti.
Hacer, gidip etrafa bakmayım, belki birini görürüm, dedi. Yürüyüp gitti Safa tepesine çıktı. Birini göre bilir miyim diye etrafa bakındı, bakındı fakat kimseyi göre­medi. Vadiye inince koşmaya başladı. Merveye geldi iki tepe arasına koşarak birkaç defa gidip geldi. Sonra da gidip çocuğa bakayım acaba ne yapıyor, diye söylendi.
Dönüp çocuğun yanma geldi; çocuk bıraktığı gibi bitkin bir halde duruyordu. Orada öyle durmaya gönlü razı olmadı. Gidip etrafa tekrar bakmayım, belki birini görürüm dedi. Yürüdü gitti. Safa tepesine çıktı. Bir kim-

seyi görebilir miyim diye etrafa batandı, bakındı fakat kimseyi göremedi. Böylece iki tepe araşma yedi defa gidip geldi. Sonra tekrar kendi kendine gidip çocuğa bakayım, acaba ne yaptı.diye söylendi. O sırada bir ses duydu: "Eğer bir iyilik yapabileceksen yardım et!" diye seslendi. Bir de baktı ki Cebrail (a.s) topuğunu yere vura­rak toprağı kazıyor. Derken su fışkırdı. Hacer hayretler içinde kaldı ve hemen kırbasına avuç avuç su doldurma­ya başladı. Sonra Buhari hadisin tamamım rivayet etti.
Hadisin Faydalarından...

1)    Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bilmediği halde yukarıdaki hadis-i şerifte bil­dirdiği haberler vahye dayalıdır. Bu da Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberliğini kanıtlamak­tadır.
2)  Peygamberler Allah'ın rızasını kazanmak için ço­cuklarını ve hanımlarım feda etmekte gecikmediklerini görüyoruz.
3)   Dua ederken kıbleye yönelerek dua edilmesi müstehaptır.
4) Mekke-i Mükerreme ve oradaki Kabe, İslâm dün­yasının en mübarek ve en değerli mekânıdır.
5)  Kabe-i Müşerrefe Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından inşâ edildiğini öğrenmekteyiz.
6) Babanın istekleri Allah'ın emirleriyle çatışmadıkça yerine getirilmelidir.
7)  Allah'a kulluk yapmakta, O'na itaat etmekte ve Allah'ın rızasını dünyaya, süsüne tercih etmekte Allah'ın Salih kullan örnek alınmalıdır.
8)  Gerçek mü'min Allah'ın emirlerine teslim olan kimsedir. Ve Allah'ın sevgisini bütün sevgilerden daha üstün kılan kişidir.
9) Sâliha bir kadm Allah'ın emirlerine icabet eden ve kocasma itaat eden kişidir.
10) Hz. İbrahim (a.s) peygamberlerin babasıdır. Çün­kü bütün peygamberler onun zürriyetinden gelmiştir.
11)  İnsan Allah'ın nimetlerine karşı şükreden kul ol­malıdır.
12)  İnsan misafirlerini güzel bir şekilde karşılamah ve gereken ikramda bulunmalıdır.
13) Allah'ın emirlerini yerine getirmekte sabretmenin sonu hayırlıdır ve güzeldir.

26) DECCAL, YE'CUC ve ME'CUC VE İSA (aleyhisselam)'ın NÜZÛLU

Nevvas İbni Sem'ân (r.a) şöyle dedi:
Bir sabah Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) deccalden uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anla­tısına bakarak deccalin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanma gittiğimiz za­man üzüntümüzü anladı ve:
-Hayrola, bu ne hal? Dedi. Biz de:
-Ya Resulullah! Sabahleyin Deccal'den bahsettin. Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğun için, biz onun hurmalıklara gelip dayandığım sandık, dedik. Bu­nun üzerine şöyle buyurdu:
Peygamberimiz (s.a.v.) 'in Dilinden Sahih Kıssalar               65
-Sizin adınıza Deccal'den başka şeylerden daha çok korkuyorum. Şayet Deccal ben aranızdayken çıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm.
Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Al­lah Teala mü'minleri onun kötülüklerinden koruyacaktır. Deccal kıvırcık saçlı, parlak gözlü, (cahiliye devrinde ölen) Abdüluzza İbni Katan'a benzeyen bir gençtir. Siz­den onu gören Kehf suresinin baş kısmım okusun. O Şam ile Irak arasındaki yerden çıkacak. Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır.
Ey Allah'ın kullan imanınızı koruyup direnin!
-Ya Resulullah! Deccal'in yeryüzünde kalma süresi ne kadar? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
-Kırk gündür. Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır, geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir. Biz:
-Ya Resulullah! Bir yıl kadar olan günde, kılacağımız bir günlük namaz kafi gelecek mi? dedik.
-Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz, buyurdu. Biz:
-Ya Resulullah! onun yeryüzündeki sürati ne kadar­dır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
-Rüzgarın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilah olduğunu söyleyerek kendisine iman etmeleri­ni ister, onlarda iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, otlar, çayırlar biter, insanların yayılmaya gön­derdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanı­na gelerek onlan kendine inanmaya davet eder, fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; Deccal de yanlarından ayrılıp gider, lakin sabahleyin sulan çeki­lip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helak olur.
Deccal bir örene uğrayıp definelerini ortaya çıkar! der. O harabelerdeki defineler arıbeyinin peşinden giden arılar gibi Deccal'in arkasında gider. Sonra Deccal baba­yiğit bir genci yanma çağırıp onu kılıcıyla ikiye biçer; vücudun her parçası bir yana düşer; ardından ona sesle­nir. Delikanlı gülümseyen bir çehreyle ona doğru gelir. Deccal böyle işler yaparken Allah Teala Mesih İbni Mer­yem (sallallahu aleyhi ve sellem)'i gönderir. Mesih, bo­yanmış, iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dımaşk'ın doğusundaki Akminare'nin yanına iner. Mesih parıldayan yüzüyle başını eğer yere eğince başından terler damlar, başını kaldırınca nurani damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kafir derhal ölür. Nefesi baktığı yere ulaşır. Mesih Deccalin peşine düşer, onu (Kudüs yakınındaki) Babülüd'de yakalayıp öldürür. Sonra İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah Teala'nın kendilerini deccalin şerrinden koruduğu birta­kım insanların yanına gelir, onların yüzlerini okşayarak Deccal fitnesinin sona erdiğini söyler ve kendilerine cen­netteki yüksek derecelerini haber verir. Bu sırada Allah Teala (sallallahu aleyhi ve selhm)'e vahyederek "Kim­senin öldüremeyeceği kullar yarattım, diğer kullanım toplayıp Tur'a götür" buyurur. Allah Teala Ye'cuc ve Me'cuc'ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler; öncüleri Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içer.
Arkadan gelenleri oraya vardıklarında, "Bir zamanlar burada çok su varmış" derler. İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) ile yanında bulunan mü'minler Tur dağında mah­sur kalırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin
bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur. İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) ile yanındaki mü'minler bu beladan kendilerini kurtarması için Allah Teala'ya yalva-nrlar. Allah Teala'da Ye'cuc ve Me'cuc'un enselerine kurtçuklar musallat eder, hepsi bir anda ölüp gider. Ar­dından İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) ile mü'minler Tur dağından inerler. Ye'cuc ve Me'cuc'un kokmuş cesetle­rini olmadığı bir kanş yer bulamazlar. İsa (sallallahu a-leyhi ve sellem) ile yanındaki mü'minler bu beladan da kendilerini kurtarması için Allah Teala'ya yalvanrlar.
Allah Teala deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir, bu kuşlar onlann kokmuş cesetlerini alarak Cenab-ı Hakk'ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah Teala hiçbir evin ve çadırın engel olmayacağı bol bir yağmur gönderir, bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pınl pınl te­mizler. Daha sonra yeryüzüne "meyveni bitir, bereketini getir" diye emredilir.
O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenir.
Yaylıma gönderilen hayvanlann sütü de bereketlenir, bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken Allah Teala tatlı bir rüzgar gön­derir. Bu rüzgar onlan koltuk altlanndan sarmalayıp her mü'minin ve müslimin ruhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanlann en fenaları kalır, onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar ve kıyamet onlann üzerine kopuverir." (Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1) Deccal insanın dünya hayatında karşılaşacağı en büyük fitnedir.
2) Müslümanları onun şerrinden sağlam imanları ko­ruyacaktır.
3) Deccal yeryüzünde kırk gün kalacaktır.
4) Deccal Mekke ve Medine hâriç, yeryüzünü sür'atle dolaşacaktır.
5)  Kendisine verilen imkanlar sebebiyle beşer gücü­nün üstünde işler yapacaktır.
6)  Hz. İsa yeryüzüne inerek Deccal'i öldürecek, in­sanları onun şerrinden kurtaracaktır.

27)  KUTUNUN   İÇİNDEKİ  DEHŞET  VERİCİ
EMANET

Ebu Hureyre (ra)'den Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den:
İsrailoğullarmdan bir kimse yine israiloğullarından birisinden bin dinar ödünç para istedi, o da kendisine "git şahitlerini getir" dedi. Borcu alacak olan kimse "şahit olarak Allah yeter" dedi. Borcu verecek olan kimse "git bir kefil getir" dedi. Borcu alacak kişi "kefil olarak Allah yeter" dedi. Diğer "doğru söylüyorsun" dedi, ve kendisi­ne bu parayı verdi. Parayı alan, deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını giderdi. Borcunu ödeme zamanı geldiğinde dönüş için araç bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp için oydu, içine bin dinarı ve paranın kime ait oldu­ğunu ve kimin gönderdiğini yazan bir not koydu. İçini oyduğu odun parçasını eline aldı ve şöyle dedi:
"Ey Allah'ım! Filan kişiden bin dinar aldığımı sen bi­liyorsun. Benden kefil istediğinde, "kefil olarak Allah yeter" dedim ve buna da razı oldu. Çalıştım çabaladım ancak parayı ödemek için gidecek bir vasıta bulamadım.

Bunu ben yanına emanet olarak bırakıyorum" dedi ve odunu denize attı. Deniz oyduğu odunu alıp götürdü ken­disi de oradan ayrıldı. Bu sırada parayı veren kimse sahi­le çıktı. Parayı verecek kişiyi kıyıda beklerken denizde bir odun parçası gördü, alıp yakmak için evine götürdü. Odunu yardığında bin dinarı ve paranın kime ait olduğu­nu yazan notu buldu.
Parayı alan kimse, borcunu ödemek için sonunda bir vasıta buldu ve borcunu ödemek üzere borcu veren kim­senin yanma geldi. Borcu olan kişi, borç verene:
-"Allah'a yemin ederim ki sana paranı zamanında vermek için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım fakat vasıtayı ancak şimdi bulabildim" dedi. Borcu veren kişi:
-"Sen bana herhangi bir şey gönderdin mi? diye sor­du. Borcu alan da.
-"Sana gelmek üzere çalıştım ancak şimdi gelebil­dim" dedi. Bunun üzerine borcu veren:
"Allah kutunun içinde göndermiş olduğun bin dinarı Allah senden dolayı Ödemiştir. Al bin dinarını ve selâ­metle git" dedi...
(Bu hadisin aslı Buhari'de mevcuttur)

Hadisin Faydalarından...

1)  Borç vermenin İslam'da yeri vardır ve borç veren kimsenin ecri de büyüktür.
2) Hakların korunması için borç verilirken yazılmalı, ne zaman geri ödeneceği bildirilmeli ve bunlar şahitler huzurunda yapılmalıdır.
3) Borç veren kimse hakkını koruyabilmesi için borç isteyen kimseden bir kefil veya bir rehin isteyebilir.
4) Kefil veya şahit bulamayan bir kimse Allah'ı kefil veya şahit kılabilir. Borç veren kimse de buna razı olma­lıdır.
5)  Müslüman sebeplerle amel ederek Allah'a tevek­kül etmelidir.
6)  Akıllı bir Müslüman görülmeyen sebeplerle ye­tinmemelidir. Gözle görülen, el ile tutulan sebeplerle de amel etmelidir.
7)  Borcu alan kimse borcunu vaktinde ödemek için her türlü yola başvurmalı ve bütün imkanlarını bu yolda harcam alıdır.
8) Müslüman ödemek niyetiyle bir kimseden borç pa­ra alırsa, ödemesi için Allah ona yardım eder.
9)  Hakkı hak sahibine, borcu borç sahibine ödemek farzdır, geciktirmesi de caiz değildir. Bu dünyada öde­meyen kimseler kıyamet gününde ödeyecektir. Ödemedi­ğinden dolayı da belki de cehenneme girmesine sebep olacaktır.

28) ÇOBANLA KONUŞAN KURT

Ebu Hureyre (r.a)'dan Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): "Bir kimse öküze binmişti ki bu sırada öküz adama dönüp: "Ben bu iş için yaratılmadım, tarla sürmek için yaratıldım" dedi, ben bu şekilde konuşmanın olduğuna iman ettim, Ebu Bekir ve Ömer de iman etmiş­tir. Yine bir keresinde kurt bir koyun kapmıştı. Çoban da hemen peşine düştü, netice de kurt çobana: "Benden baş­ka çobanın olmadığı günde canavarlar gününde bakalım onu kim koruyacak." dedi, ben bu şekilde konuşmanın olduğuna iman ettim. Ebu Bekir ve Ömer de iman etmiş­tir" buyurdu:

Ebu Seleme bu sırada topluluğun içerisinde Ebu Be­kir ve Ömer hazır değilmiş" demiştir.

29)  KARINCA YUVASINI YAKAN PEYGAM­BER

Bir karınca peygamberlerden birini ısırdı, o da emir verip karıncanın yuvasını yaktırdı; bunun üzerine Allah:
"Bir karıncanın ısırmasıyla Allah'ı teşbih eden üm­metlerden birini mi yaktın?! Vahiy etti." (Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1)  Bu peygamber yalnız kendisim ısıran karıncayı yakmış olsaydı uyarılmayacaktı.
Fakat peygamber karıncaların hepsini yaktığından do­layı uyarılmıştır.
2)  Karıncalarda Allah'ı teşbih eden ve tenzih eden ümmetlerdendir.
3)   Sebepsiz yere suç işlemeyenleri cezalandırmak doğru değildir.

30) İBLİS VE BİRLİKLERİ VE ONA EN YAKIN OLAN

İblis su üzerine tahtını kurar ve sonra birliklerini fitne fesat çıkarmak için gönderir: Ona en yakın olan en çok fazla fitne fesat çıkarandır. Onlardan biri gelir ve der ki: "Şöyle şöyle yaptım" der. İblis de ona der ki: "Hiçbir şey yapmadın." Sonra onlardan biri olan diğeri gelir ve der ki:
"Onu hanımından ayırmadıkça peşini bırakmadım. Onu kendisine yaklaştırır ve "ne güzelsin" der. (Müslim)

31) ALLAH'IN BAĞIŞLAMASIYLA CENNETE GİREN GÜNAHKAR

Hz. Ebû Hüreyre'den (rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş­tur:
İsrail oğullarının içinde, biri hayra diğeri de şerre yö­nelmiş iki kişi vardı. Birisi günah işlemekle, diğeri de ibadetle meşguldü. İbadetle meşgul olan devamlı olarak diğerini günah işlerken görür ve (her defasında da ona): "Vazgeç" derdi. (Yine) bir gün (onu böyle) günah üze­rinde bulup ona "vazgeç" dedi. O da:
- Benim karşımdan çekil. Sen benim üzerime bir gö-zetleyici olarak mı gönderildin? diye cevap verdi. Bunun üzerine (beriki):
- Allah'a yemin olsun ki (böyle devam edersen) Allah seni affetmez, yahut da seni cennete sokmaz, dedi. Bir süre sonra ikisi de vefat ettiler ve alemlerin rabbi huzuru­na geldiler. (Yüce Allah) şu ibadete düşkün olana:
-  Sen beni (m kullanma nasıl muamele yapacağımı kesinlikle) biliyor muydun, yahut benim elimde olan (ta­sarruf imkanın)a sahip miydin, (de benim kulum hakkın­da benim adıma böyle kesin bir hüküm verebildin) dedi.
Günahkâr olana:
- Git rahmetimle cennete gir, buyurdu. Diğeri için de "Bunu cehenneme götürün" emrini verdi. (Ebu Davud)
Hz. Ebû Hüreyre dedi ki: "Varlığım elinde olan zâta yemin olsun ki (sözü geçen âbid adam, diğeri için böyle kesin bir hüküm vermekle) öyle bir söz söylemiş oldu ki, (bu kelime)(kendi) dünyasını da âhiretini de helak etti."

32) BENİ ÖLDÜKTEN SONRA YAKIN

Huzeyfe (r.a) Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: Bir adam ölüm kendi­sine gelip de hayattan ümit kestiğinde ailesine şöyle va­siyet etti: Ben öldüğümde benim için bolca odun yığın ve ateşte tutuşturun ve beni içine atın, ateş etimi yiyip ke­miklerime ulaşıp kavurduğunda geri kalan kemikleri alıp öğütün, sonra rüzgarlı bir günü gözetip denize atın" dedi. Onlar söylediğini yaptılar: Ancak Allah onu topladı ve: "Niye böyle yaptın" buyurdu. O da: "Senin korkundan dolayı" dedi. Allah da bunun üzerine kendisini bağışladı.

Hadisin Faydalarından...

1.  Ahireti ve öldükten sonra dirileceğini inkâr eden kimse kâfir olur.
2. Cehaletten ve bilgisizlikten dolayı, bir kimse dînen yasak olan şeylerden birini yaparsa sorumlu tutulmaz.
3.  Hadiste geçen adamın davranışına benzeyen olay­lar ve durumlar vardır. Meselâ şu adamın söylediği söz: "Ey Allah'ım! Sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim" demesi gibi.
4.  Unutarak veya gaflet yoluyla insandan sudur eden şeylerden dolayı sorumlu değildir.

33)  SENİN DİNİN BENİM İÇİN DİNLERİN EN SEVİMLİSİ

Ebu Hureyre (r.a) anlatır:
"Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Necit bölgesi yönüne atlı bir birlik gönderdi" birlik Sümame bin Esal adında birisini alıp getirdi. Esiri mescidin direk­lerinden bir direğe bağladılar. Arkasından Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına çıktı ve: "Ey Sümame gönlün de ne var?" buyurdu. O da: "Gönlümde-ki hayırdır, eğer beni öldürürsen kan davası olan birisini öldürmüş olursun, iyilikte bulunacak olursan şükredecek birisine iyilik etmiş olursun. "Eğer mal istiyorsan dileğini iste!" dedi. Ertesine güne kadar bırakıldı sonra yine: Ey Sümame gönlünde ne var?" buyurdu. O da gönlümdeki sana söylediğim şeydir; eğer iyilikte bulunursan şükrede­cek birisine iyilik etmiş olursun" dedi. Akabinde ertesi günden sonraki güne kadar serbest bırakıldı. Sonra yine ey Sümame gönlünde ne var? bulurdu. O da gönlümdeki sana söylediğim şeydir dedi. Bunun üzerine Sümame'yi salıverin buyurdu hemen mescidin yanındaki hurmalığa gidip boy abdesti aldı sonra mescide girdi ve: Eşhedü ella ilahe illallah ve eşhedü erine Muhammeden Rasulullah, ey Muhammed Allah'a yemin olsun ki yeryüzünde senin yüzünden daha fazla nefret ettiğim bir yüz yoktu ama şimdi senin yüzün, bence yüzlerin en sevimlisi oldu. Al­lah'a yemin olsun ki senin dininden daha fazla nefret ettiğim bir din yoktu. Ama şimdi benim için senin dinin bence dinlerin en sevimlisi oldu. Allah'a yemin olsun ki senin memleketinden daha fazla nefret ettiğim bir mem­leket yoktu. Ama şimdi senin memleketin, bence memle­ketlerin en sevimlisi oldu. Ben Umreye niyetlenmişken senin atlıların beni yakaladı, ne buyurursun?" dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisini sevin­dirip müjdeler ve umre yapmasmı emreylerdi. Sümame Mekke'ye geldiğin de birisi ana "Dininden döndün ha" dedi. O da "Hayır ama Allah'ın elçisi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte Müslüman oldu Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi

ve sellem) izin verdikçe artık Yemame'den size bir Buğ­day tanesi bile gelmez dedi."

Had is "in Faydalarından...

1)  Müslümanların ibadetlerini ve huylarına vakıf ol­ması için kafir olan bir kimseyi mescide bağlamakta bir sakınca yoktur.
2)  Hata yapan kimseyi bağışlamak çok önemlidir. Çünkü Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Sümame'yi affetmesi ve karşılıksız onu salıvermesi, Sumame'nin İslam'dan nefret ederken İslam'ı, en çok seven kimselerden olmasma sebep oldu.
3)  İslam'a girecek olan kimsenin boy abdesti alması
gerekir.
4) Bir kimsenin İslam'a girme ihtimali varsa ve özel­likle de bu İslam'a girecek olan kimse başkalarının da İslam'a girmelerim de vesile olacaksa o kişiye yumuşak davranmak ve ikramda bulunmak gerekir.

34) RASULULLAH (sallallahu aleyhi vesellem)'in GÖRDÜĞÜ ÜRKÜTÜCÜ RÜYA

Yalancıların kıyamet günü nasıl azab göreceklerini, cezalandırılacaklarını bildiren şu hadis-i şerif ne kadar ürpertici ve korkutucudur.
Semure İbni Cundeb (r.a) şöyle dedi:
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ashabına:
- "Rüya göreniniz var mı?" diye sorup "gördüm" di­yenin rüyasını, Allah'ın dilediği şekilde yorumlardı. Bir sabah bize şöyle buyurdu:
- "Bu gece rüyamda bana iki kişi gelerek "Haydi yü­rü, gidiyoruz" dediler. Ben de onlarla beraber gittim. Yanı üzerine yatmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası bulunan bir başka adam, onun başı ucunda ayakta duruyor, elindeki kayayı, yanı üzerine yatmış a-damın tepesine indiriyordu, başım yarıyordu. Taş yuvar­lanıp gidiyordu, adam taşın arkasından koşup alıyor, o geri gelinceye kadar ötekinin başı iyileşiyor, eski haline geliyordu. Adam, önce yaptığım aynen tekrarlayıp duru­yordu. Ben yanımdakilere:
- "Subhanallah! Bu nedir?" dedim.
- Yürü, yürü hele dediler. Yürüdük. Derken sırt üstü yatmış bir adamın yanına vardık. Başucunda da, eline demir çengel bulanan bir başkası duruyordu. Bu adam, yatan kişinin bir tarafına geçip elindeki çengelle avurdu­nu, burnunu ve gözünü tâ ensesine kadar yarıyor sonra öbür tarafına geçip orasını da aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını varıncaya kadar önceki yardığı taraf eski ha­line geliyor adam da sürekli aynı şeklide parçalamaya devam ediyordu. Ben:
- "Subhanellah! Bunlar ne? Dedim.
-  Yürü, yürü hele! Dediler. Yürüdük. Fırın gibi bir yapıya vardık (Râvi diyor ki, sanıyorum Peygamber e-fendimiz sözlerine şöyle devam etti:) Orada ne söylenil­diği anlaşılamayan çığlıklar, feryadlar birbirine karışı­yordu. O yapımn içinde çıplak bir sürü erkek ve kadınla­rın bulunduğunu anladık. Altlarından alevler geldikçe, onlar çığlık atıyor, feryad kopanyorlardı. Ben:
- "Bunlara ne oluyor? Dedim.
-   Yürü yürü hele! Dediler. Yürüdük. Nihayet bir nehire vardık. (Râvi herhalde "kan kırmızısı" bir nehir" buyurdu, diyor) Nehrin içinde yüzen bir adam, kıyısında da yanına birçok taş yığmış bir başka adam. Nehirde yü-

zen kişi, yüzeceği kadar yüzdükten sonra kıyıya geliyor ve ağzım açıyor. Kıyıdaki adam da onun ağzına bir taş koyuyor, yüzen kişi dönüp yine kenara geliyor ağzım açıyor öteki de ağzına bir taş daha atıyor, o da dönüp gidiyordu. Ben yanımdaki iki kişiye:
- "Bu ikisinin hali nedir böyle?" dedim.
-  Yürü, yürü hele! Dediler. Yürüdük. Çirkin gördü­ğünüz adamların en çirkini de diyebilirsiniz. Bir adamın yanına vardık adam sürekli ateş yakıyor ve ateşin etrafın­da dolanıp duruyordu. Ben:
- "Bu adam neci?" dedim.
-  Yürü, yürü hele! Dediler. Yürüdük; içinde baharın tüm çiçek çeşitlerinin bulunduğu geniş yemyeşil bir bah­çeye vardık. Bahçenin ortasında gayet uzun boylu bir adam vardı. O kadar ki, göğe uzanan başını nerede ise göremeyecektim. Adamın etrafında, hayatımda hiç gör­mediğim kadar çok çocuk bulunuyordu. Ben:
-  Bu adam ve bu çocuklar kim, (ne yapıyorlar)? de­dim.
- Yürü, yürü hele! Dediler. Yürüdük, gide gide büyük bir ağaçlığa vardık ki ben onun gibi güzel ve geniş bir ağaçlık görmüş değilim. Beni götürenler "Git oraya dedi­ler. Birlikte girdik ve bir tuğlası altın bir tuğlası gümüş­ten örülmüş bir şehirle karşılaştık. Şehrin kapısına varıp açılmasını istedik. Kapı açıldı, biz de girdik. Bizi, vücut­larının yansı bugüne kadar gördüklerinizin en güzeli, diğer tarafı bugüne kadar gördüklerinizin en çirkini bir takım adamlar karşıladı. Yanındaki iki kişi onlara:
- Gidip şu nehre girin! dediler. Bir de ne göreyim, su­yu süt gibi, bembeyaz, enine doğru bir nehir. Adamlar gidip nehre girdiler sonra çıkıp yanımıza geldiler çirkinYine aynı rivayette şu ifadeler bulunmaktadır:
"O iki kişi beni ağaca çıkardılar. Ve beni, daha güze­lini hiç görmediğim bir eve soktular. İçinde yaşlı ve genç insanlar vardı."
"Şu ağzının parçalandığını gördüğün adam var ya ya­lancının biriydi. Sürekli yalan söylerdi. Onun yalanlar ufukları kaplıyordu. İşte o yalancı adam, kıyamet gününe kadar böyle azab olunacaktır.
"Bir de şu başının ezildiğini gördüğün adam var ya, O'na da Allah Kur'an'ı öğretmişti, o geceleri hep uyku ile geçirip Kur'an okumamış gündüz de Kur'an'la amel etmemiştir. Ona da kıyamet gününe kadar böyle azab edilir"
"Girdiğin birinci ev, mü'minlerin, şu ev ise şehidlerin evidir. Ben Cebrail'im, bu da MikâiPdir. Kaldır başını! Dedi. Başımı kaldırdım bir de ne göreyim, üstünde buluta benzer bir şey duruyor. Burası da senin konağın dır" de­diler. Ben de:
- Bırakın beni oraya gireyim, dedim.
-  "Hayır sen henüz ömrünü tamamlamadın. Onu ta­mamlayınca konağına gireceksin" dediler. (Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1)  Kur'an'ı öğrenenlerin ezberledikten sonra unut­mamaları için gayret sarfetmeleri gerekir ve O'nun ayet-leriyle amel edilmelidir.
2) Namaz konusunda tembellik yapanların cezası bü­yüktür.
3) Yalan söylemenin cezası korkunçtur.
4)  Zina yapmaktan ve faiz yemekten şiddetle kaçı­nılmalıdır.
5) Şehidlerin makamı Allah'ın indinde büyüktür.
6)  Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sel-lem)'in makamı yücedir.
7)  Cehennemin azabı haktır, cennetin güzellikleri ve nimetleri haktır.

35)   RESULULLAH (sallallahu aleyhi vesellem) KÖTÜLÜĞE KÖTÜLÜKLE CEVAP VERMEZDİ

Enes (r.a)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"ResuluUah (sallallahu aleyhi ve sellern) ile yürüyorduk. Üzerine dokuması kalın bir Necran elbisesi vardı. Ona bir bedevi yetişerek elbisesinin yakasını şid­detle çekti. Resulullah'ın boynuna baktım, adamın şid­detli çekmesinden kızarmıştı. Sonra adam dedi ki: "Ya Muhammedi Sende bulunan Allah'ın malından emret de bana versinler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) güldü ve ona istediğinin verilmesini emretti."
(Muttefekun Aleyh)

36) YEMEYİN! ÇÜNKÜ O ZEHİRLİDİR

Yahudi bir kadın Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e zehirli bir koyun hediye etmişti. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de ondan yedi. Onunla bir­likte ashabından birkaç kişi yedi. Sonra Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Yemeyin çün­kü o zehirli". Bunun üzerine kadın Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e getirildi. Ona: Yaptığın şeye seni sevk eden nedir? buyurdu. Kadın da:
-Bilmek istedim. Eğer sen Peygambersen Allah sana bunu bildirir ve asla sana zarar vermez. Eğer Peygamber değilsen senden kurtulmuş olurduk, dedi. Sahabeden bir kısmı: "Onu öldürmüyor muyuz?" dediler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de "Hayır" dedi ve onu af­fetti." (Buhari-Müslim)
(Bazı rivayetlere göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz'in yediği et dile geliyor ve zehirli olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yemekten vazgeçiyor.)

37)  PEYGAMBER (sallallahu aleyhi vesellem)'in ŞAKA YAPMASI VE LATİFESİ

Bir adam Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelerek kendisini deveye bindirmesini istedi. Peygamber efendimiz şaka yaparak buyurdu ki.
-Biz seni deve yavrusuna bindireceğiz. Adam:
-Resulullah! Deve yavrusunu ben ne yapayım dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
Her deve küçükken deve yavrusu değil miydi?

38) CENNETE İHTİYARLAR GİREMEZ

Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)1 e bir ihtiyar kadın geldi ve:
-Ya Resulullah Allah'a beni cennete koyması için dua et" dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şaka yaparak:
-Ey filanın annesi! Cennete ihtiyarlar girmez, buyur­du. Kadm dönüp ağlamaya başladı. Buyurdu ki:
Ona ihtiyar olarak girmeyeceğini haber verin.
AUahu Teala "Biz onları yeniden yaratıp bakire kıl-mışızdır" buyurdu. (Tirmizi).

39)       MÜSLÜMAN KOLAYLAŞTIRICIDIR, ZORLAŞTIRICI DEĞİL

Enes (r.a)'den rivayeten;
Bir bedevi mescitte küçük abdestini bozdu. Oradaki­ler onu engellemek için kalktılar. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Bırakın onu, bevlinin üzerine bir kova su dökün. Sizler ancak kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştı­rıcı olarak değil" (Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1) Mescidlere saygı gösterilmeli ve her türlü pislikten uzak tutulmalıdır.
2) Mescidlerde namaz kılınır, Kur'an-ı Kerim okunur ve orada Allah anılır.
3)  Cahil ve bilgisiz olan kimselere karşı yumuşak davranılmalıdır.
4) Peygamberimizin ahlâkı güzel bir ahlâktır. İnsanla­ra karşı merhametli olması bilinen bir gerçektir.
5) Def-i hacetini yapacak olan kimse, gözlerden uzak bir yerde yapmalıdır.

40) KABİR AZABI HAKTIR

Enes bin Malik (ra) Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Kul kabrine konulup, arkadaşları geri dönüp gittiğin­de bu sırada ayak seslerini bile duyar. Kendisine iki me­lek gelip oturturlar ve: "Bu Muhammed demlen adam hakkında sen ne derdin" derler: "Onun Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ederim" der. Bunun üzerine: Cehennemdeki yerine bak! Allah bunu senin için cennette bir yer ile değişti" denilir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): "Her iki yeri de bir anda görür." bu­yurdu. Ve şöyle devam etti: "Kâfir veya münafık ise: Bilemiyorum insanların söyler olduğu şeyi söylerdim." diye cevap verir: "Zaten sen ne onlara ne de onların yo­luna uyardın? denilir ve demir bir topuzla iki kulağı ara­sına öyle bir darbe vurulur ki sonucu bir çığlık atar, bu çığlığı insan ve cin hariç yanında bulunanlar hepsi işitir."

Hadisin Faydalarından...

1)   Kabir, anketin ilk basamağıdır.
2)   Kabir, iman eden kimseler için cennet bahçelerin­den bir bahçe, kâfirler için de cehennem çukurlanndan bir çukurdur.
3)  Kabir olduğu bilinsin diye, kabrin yerden bir karış yükseltilmesi sünnettendir. Bundan fazla yükseltmek ise haramdır.
4)  Kabir üzerine yazı yazmak ve ölünün resmini koymak caiz değildir.
5)   Kabir üzerine hurma dalı ve çiçek koymak doğru değildir.



41) ZİNA ETMEK İSTEYEN GENÇ

Ebû Ümame'den rivayet edildiğine göre Kureyş'ten bir genç Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)'e gele­rek:
-  Ya Rasûlallah! Zina etmeme izin ver! dedi: Orada bulunanlar gence yöneldiler ve onu azarladılar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem):
- Onu bana yaklaştırın, buyurdu. O da yaklaştı ve ara­larında şu konuşma geçti. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem):
- Böyle bir şeyi anan için arzu eder misin? Genç:
-  Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! Pey­gamber (sallallahu aleyhi vesellem):
-  însanlar da böyle bir şeyi anneleri için istemezler. Peki ya kızın için bunu arzu eder misin? Genç:
-  Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! Pey­gamber (sallallahu aleyhi vesellem):
- İnsanlar da böyle bir şeyi kızları için istemezler. Pe­ki ya kızkardeşin için bunu arzu eder misin? Genç:
-  Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! Pey­gamber (sallallahu aleyhi vesellem):
- insanlar da böyle bir şeyi kızkardeşleri için istemez­ler. Peki ya halan için bunu arzu eder misin? Genç:
-  Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! Pey­gamber (sallallahu aleyhi vesellem):
-  İnsanlar da böyle bir şeyi halaları için istemezler. Peki ya teyzen için bunu arzu eder misin? Genç:
-  Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin! Pey­gamber (sallallahu aleyhi vesellem):
- İnsanlar da böyle bir şeyi teyzeleri için böyle bir şe­yi arzu etmezler, dedi.
Sonra Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) elini gencin üzerine koyarak şu duayı yaptı: "Allahım! Bu gencin günahım bağışla, kalbini tertemiz eyle, iffet ve namusunu muhafaza eyle!" Râvi diyor ki: "Artık o gün­den sonra o genç hiçbir şeye dönüp bakmadı; en nefret ettiği şey zina oldu."
(Ahmed b. Hanbel, Taberânî'den rivayet etmiştir.)

Hadisin Faydalarından...

1) Müslüman, zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcıdır.
2) Müslüman, kaba-katı yürekli değil, yumuşak huy­ludur.
3)  Nerede kolaylık varsa orada güzellik vardır. Ko­laylığın bulunmadığı her şey çirkindir.
4) Müslüman, nefret ettiren değil, müjdeleyicidir.
5) Müslüman, ağırbaşlı, yumuşak huylu, nerde, nasıl konuşacağım bilendir.

42) HESAPSIZ CENNETE GİRECEKLERİN KISSASI

ResuluUah (sav) şöyle buyurdu:
Bana bütün ümmetler gösterildi. Öyle peygamberler gördüm ki yanında küçük bir cemaat bulunmakta pey­gamberler gördüm, yanında bir-iki kişi bulunmakta, yine öyle peygamberler gördüm ki yanında hiç kimse bulun­mamakta idi. Birden bire bana bir kalabalık arz olundu. Ben bunları benim ümmetim zannettim. Ancak bana;
"Bunlar Musa ile onun kavmidir. Fakat sen şu tarafa bak!" dediler. Bir de baktım, büyük bir kalabalık!...
"Bir de öteki ufka bak!" dediler. Baktım (yine) büyük bir kalabalık!...
"İşte senin ümmetin bunlardır. Onlarla birlikte hesap­sız ve azapsız cennete girecek yetmiş bin kişi (daha) var­dır" denildi.
Daha sonra ResuluUah (sav) oradan kalkarak evine gitti. Bunun üzerine cemaat, hesapsız ve azapsız cennete gireceklerin kimler olduğu) hakkında söze daldılar. Ba­zılan:
"Herhalde bunlar ResuluUah (sav) ile sohbette bulu­nanlar olacak" dediler. Diğer bazılan: "Muhtemeldir ki bunlar İslamiyet zamanında doğan, Allah'a şirk koşma­yanlardır" dediler. Buna benzer başka şeyler de söyledi­ler. Bu sırada ResuluUah (sav) yanlanna çıkageldi ve:
"Neyi tartışıyorsunuz?" diye sordu. Ashap da tartış­tıkları konuyu haber verdiler. Bunun üzerine ResuluUah (sav):
"Onlar afsun (rukye) yapmayanlar ve yaptırmayanlar, uğursuzluk inancı taşımayanlar ve ancak Rablerine te­vekkül edenlerdir" buyurdu. Bunun üzerine Ukkaşe b. Muhsin (veya Muhsan) ayağa kalkarak:
"Allah'a dua et de, beni de onlardan eylesin." dedi. ResuluUah (sav):
"Sen onlardansın." buyurdu. Sonra başka bir zat kalk­tı ve:
"Allah'a dua et de beni de onlardan eylesin" dedi. Resulullah (sav) ona:
"Bu konuda Ukkaşe seni geçti" buyurdu.
(Buhari-Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Ümmetlerin peygambere gösterilmesi uyurken rü­yasında olabilir. Peygamberlerin rüyası da hak ve gerçek­tir. Veya İsrâ gecesi uyanık iken gösterilmiş olabilir. Ve­yahut da başka bir şekilde gösterilmiş olabilir. Allah Peygamberine, diğerlerine vermediği şeyi de verebilir.
2)  Peygamber efendimiz (sav)'in ümmeti, ümmetler arasında sayıca en çok olanıdır.
3)  Allah'a tevekkül etmenin önemi zarar verici bir şeyi def etmekte veya faydalı olan şeyi celp etmede Al­lah'a itimâd etmenin önemi.
4)  Ayetlerle, sahih hadislerle hasta olan kimselerin tedavisi yapılabilir.
5) Uğursuzluğun İslamda yeri yoktur.
6)  Peygamber efendimiz (sav)'in Allah'ın katındaki fazileti.
7)  Hadis-i Şerifte Ukkaşenin faziletine de değinil­mektedir.

43) CİBRİL KISSASI

Bir gün Resululullah (sav)'in huzurunda bulunduğu­muz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçlan siyah mı si­yah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimse­nin tammadıgı bir adam cıkageldi. Peygamberin yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamberin dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
-Ey Muhammed, bana İslamı anlat! dedi. Resulullah (sav):
-İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muham-med'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmen, namazı

dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, Ramazan orucunu (eksiksiz) tutmanı yoluna güç yetirebilirsen Ka­be'yi ziyaret (hac) etmendir" buyurdu. Adam:
-Doğru söyledin, dedi. Onu hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:
-Şimdi de imanı anlat bana dedi. Resulullah (sav): -"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerri­ne iman etmendir." buyurdu.
Adam tekrar:
- Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:
-Peki ihsan nedir? onu da anlat, dedi. Resulullah (sav):
-İhsan, Allah'a onu görüyormuşsun gibi kulluk et­mendir. Sen onu görmüyorsan da o seni mutlaka görü­yor" buyurdu.
Adam yine:
-Doğru söyledin, dedi. Sonra da:
-Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu.
Resulullah (sav):
-"Kendisine soru yöneltilen, bu konuda soru sorandan daha bilgili değildir." cevabmı verdi. Adam:
- O halde alâmetlerini söyle, dedi. Resulullah (sav):
-  Cariyenin hanımefendisini doğurması ve yalınayak, çıplak, fakir deve çobanlarını yaptırdıkları binalarla boy ölçüşürken görmendir.
Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece ka­lakaldım. Daha sonra Peygamber (sav):

- Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun? bu­yurdu. Ben:
- Allah ve Resulü bilir, dedim. Resuiullah (sav):
-  O Cebrail'di, size dininizi öğretmeye geldi, buyur­du. (Müslim-Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1)  İman, dinin esaslarını tasdik etmektir. İslam ise, Allah'ın emirlerine uymaktır.
2)  Cibril'in Peygamber (sav) efendimizle oturması, söyleşi yapmanın âdaplarını öğretmektedir.
3)  Cibril'in Peygamber Efendimiz (sav)'in Önüne o-turması ilim meclislerine saygı gösterilmesi gerekmekte­dir.
4) Kıyametin ne zaman kopacağını kimse bilmez.
5)  İnsan devamlı Allah'u Teala tarafından gözetlen­diğine inanmalı ve kendine çeki-düzen vermelidir.
6)  Kıyametin alametleri vardır. Bunlar büyük ve kü­çük alametler olarak ikiye ayrılmaktadır. Hadisimiz de buna değinmektedir.

44) DAĞLARI YÖNETEN MELEK VE PEY­GAMBER (SAV)

Hz. Peygamber (sav)'in hanımı Hz. Aişe (ra) Hz. Peygamber (sav)'e "Uhud savaşından daha zor bir gün sana geldi mi?" dedi. O da: "Kavminden (Kureyş'ten) çok şeylerle karşılaştım, ama onlarla karşılaştığım, Aka­be günü zamanında karşılaştığımdan daha zor değildi. (Taif ileri gelenlerinden) İbni Abdi Yalil'e beni himaye­sine almaşım teklif ettim, fakat istediğime cevap verme­di. Arkasından yolum üzere üzgün bir şekilde oradan
ayrılıp çıktım. (Mekke yakınlarından küçük bir dağ olan) Karn-u Seâlib mevkisine kadar üzüntümden kendime gelemedim. Burada başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim, beni gölgesine almış bir bulut var. Baktım içerisinde Cebrail vardı. Bana: "Allah, kavminin sana söylediklerini ve seni reddetmelerini işitmiştir. Onlar hakkında diledi­ğinde emir vermen için sana dağların meleğim gönder­miştir" diye seslendi. Arkasından dağların meleği sesle­nip, bana selam verdikten sonra: "Ey Muhammed (Allah) istediğimi yapmamı söyledi. Eğer şu iki yakın dağı (Ebu Kubeys ve karşısındaki dağlan) üzerlerine kapayıverme-mi istersen yapıvereyim" dedi. Bunun üzerine Resuiullah (sav):
"Hayır, Allah'ın onların sulbünden kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan, sadece Allah'a kulluk eden kimse­leri çıkarmasını umarım" buyurmuştur. (Buhari).

Hadisin Faydalarından...

1)  Allah yolunda en fazla zorluklara ve sıkıntılara maruz kalanlar peygamberlerdir.
2) Bazı melekler dağlan korumakla görevlidirler.
3)  Peygamberlerin isteklerine ve dualanna anında i-câbet edilir.
4)  İslâm'ı kabul etmemekte ne kadar direnirlerse de Peygamber (sav) onlara karşı çok merhametüdir.
45) KURTARICI GEMİ

Numarı b. Beşir (r.a) Resulullah (sav)'den şöyle bir rivayette bulunmaktadır:
"Allah'ın çizdiği sınır (hudut)da duranlarla, bu sınırı aşanların benzeri bir gemi halkına benzer ki, onlar gemi­de kur'a atarak yerleştiler. Bir kısmına geminin üst (gü­verte) bir kısmına da alt (amber) kısmı düştü. Altta bulu­nanlar susadıkları zaman yukarıya çıkıp buradakilerin üzerinden geçiyorlardı. Bunun üzerine biz kendi yerimiz olan ambarda bir delik açarsak yukarıdakilere eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üst katta bulunanlar aşa­ğıdakileri bu istekleriyle baş başa bıraksalardı, hepsi bir­den helak olurlardı. Fakat bunların ellerini tutsalardı hem kendileri kurtulur, hem de onlar kurtulurdu." (Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1) Günahlara karşı gelmenin zararları büyüktür ve bü­tün toplum bunun zararlarını görecektir.
2)Bir toplumun helaki, günah işleyen kimselerin yer­yüzünde fime ve fesat çıkarmalarına göz yummaktan ileri gelmektedir.
3) İnsanın hürriyeti sınırsız değildir. Eğer kişinin hür­riyeti insanların haklanna zarar veriyorsa bu hürriyet sınırlandırılmalıdır.
4) Bazı kimseler iyi niyetle de olsa topluma zarar ve­rici işler yaparlarsa o kimselerin hataları kendilerine bil­dirilmeli ve zarar vermelerine de izin verilmemelidir.

46) İSRA VE MİRAÇ

Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
Ben Mekke'deyken evimin damı yarıldı. Cebrail indi. Göğsümü yardı. Soma kalbimi zemzem suyuyla yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu altın bir leğen getirdi. Onu kalbime boşalttı, tekrar kapattı. Sonra elimden tutarak beni dünya semasma çıkardı. Oraya geldiğimizde Cebrail ile dünya semâsının kapıcısı arasında şöyle bir konuşma geçti.
Cebrail: "Kapıyı aç."
Bekçi: "Kimsin?" dedi.
"Cebrail'im."
"Yanında kimse var mı?
"Evet, yanımda Muhammed var."
"Gelsin diye kendisine haber gönderilmiş mi? . "Evet, kapıyı aç."
Dünya semasma çıktığımızda sağmda ve solunda bu­lunan bir adamla karşılaştık. Sağma baktığında gülüyor, soluna baktığında ise ağlıyordu. Bu zat şöyle dedi: Hoş geldin ey Salih peygamber ve Salih oğlum! Ben "Ey Cebrail bu kimdir" diye sordum. Cebrail şöyle cevap verdi: "Bu Âdem'dir. Sağındaki ve solundaki karartılar evlatlarının ruhlarıdır. Sağındakiler cennetlikler, solun-dakiler de cehennemliklerdir. Sağ tarafına baktığında gülüyor. Sol tarafına baktığında da ağlıyor." Sonra Ceb­rail beni yukarı çıkardı. İkinci göğe vardık. Bekçisine "Kapıyı aç" dedi. Melek ona dünya semasmın bekçisi-ninkine benzer sorular sordu. Hz. İdris'e uğradığımda bana şöyle dedi: "Merhaba ey Salih kardeş! Ben "Bu kim?" diye sordum. Cebrail "Bu İdris Peygamberdir"
dedi. Sonra Hz. Musa'ya uğradım. Bana şöyle dedi. "Merhaba ey Salih Peygamber ve Salih kardeş!" Ben: "Bu kim?" diye sordum. Cebrail "Hz. Musa'dır" cevabım verdi. Sonra Hz. İsa'ya uğradım. Bana "Merhaba ey Salih peygamber ve Salih kardeş" dedi. Ben, "Bu kim?" diye sordum. Cebrail, "Meryem oğlu İsa'dır" cevabını verdi. Sonra Hz. İbrahim'e uğradım. Bana "Merhaba ey Salih peygamber ve ey Salih evlat" dedi. Ben, "Bu kim?" diye sordum. Cebrail, "Hz. İbrahim'dir" diye cevap verdi. Sonra beni yukarı doğru çıkardı. Öyle bir yere çıktık ki, orada kalemlerin cızırtısını işitiyordum. O anda aziz ve celil olan Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Bunun da dönerken Hz. Musa'ya uğradım. Mûsâ bana şöyle dedi: Rabbin ümmetine neyi farz kıldı? Ben, "Onla­ra elli vakit namaz" dedim. Hz. Mûsâ bana: "Rabbine müracaat et. Çünkü ümmetin buna güç yetiremez." Rabbime geri döndüm ve yansım indirdi. Hz. Musa'ya dönüp durumu haber verdiğimde bana "Rabbine geri dön. Çünkü ümmetin buna da güç yetiremez. Ben tekrar Rabbime döndüm. Rabbim şöyle buyurdu: "Beş vakit olsun. Fakat bu elli vakte bedeldir. Çünkü benim katımda söz değişmez." Sonra Hz. Musa'ya döndüm. Bana: "Rab­bine tekrar müracaat et" dedi. Ben "Artık Rabbimden hâyâ ettim" dedim. Sonra Cebrail beni götürdü. Nihayet Sidretü'l-Münteha'ya vardık. Orasım mahiyetini bileme­diğim renkler kaplamıştı. Sonra Cennete girdim. Orada inciden kubbeler bulunduğunu ve toprağının misk oldu­ğunu gördüm." (Buhari, Müslim ve Müsned'den).

Hadisin Faydalarından...

1) Semâ'nın gerçekten kapılan ve görevlileri vardır.
2)  İzin alacak olan kimseye "kimsin?" diye soruldu­ğunda "ben filanım" demelidir.

3)  Ayakta olan oturandan efdal olsa da ayakta olan oturana selâm vermelidir.
4) İyi kimseler güler yüzle ve dua ederek karşılanma­lıdır.
5)   Gece yolculuğu, gündüz yolculuğundan daha efdaldir.
6)  Kul hayırlı olan şeyleri çokça Allah'tan istemeli­dir.
7) Hâyâ etmek üstün bir meziyettir.
8)  Nasihate ihtiyacı olan kimselere nasihat edilmeli­dir.

47) KIYAMET GÜNÜ CEHENNEM BUNLAR­LA TUTUŞTURULACAKTIR

Ebu Hureyre (r.a) Resulullah (sav)'i şöyle buyurur­ken dinledim, dedi:
"Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi şehit düşmüş olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak:
-Peki, bunlara karşılık ne yaptın? buyurur.
-  Şehit edilinceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir.
- Yalan söylüyorsun, Sen, "babayiğit adam" desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüz üstü cehenneme atılır. Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur'an okumuş bir kişi huzura getirilir. Al­lah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Önada:
-Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar.
-İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızân için Kuran okudum, cevabını verir.
-Yalan söylüyorsun. Sana "âlim" desinler diye ilim öğrendin, "ne güzel okuyor" desinler diye Kur'an okudun bunlar da senin hakkında söylendi, buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.
(Daha sonra) Allah'ın kendisine çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah'ın verdiği nimetleri ona da hatırlatılır. Hatırlar ve itiraf eder.
-Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptm? buyurur.
-Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir şeylerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım, der.
-Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını "ne cömert adam desinler diye yaptın, bu da senin için zaten söylendi, buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehen­neme atılır." (Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1)  Gösteriş (riya) müslümana hiç yakışmayan bir huydur.
2) Gösteriş yapanlar kıyamet günü rezil rüsvay edile­ceklerdir.
3) Ahirette cehennemden kurtulmak için riyadan uzak kalınmalıdır.
4)  Ameller, riyadan uzak ve yalnız Allah rızası için yapılırsa kabul edilir.
5) Allah yolunda ihlâsla çalışır, uğraş verilirse ecri ve sevabı büyüktür.
6) Rabbani alimlerin ve İslâm uğrunda mallarını har­cayan kimselerin Allah katında değeri çok büyüktür.

48) CENNET VE CEHENNEM EHLİ

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:
"Cehennemliklerden olup, dünyada pek mükellef ha­yat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
-Ey Ademoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Her­hangi bir nimete nail oldun mu? denilir. O kişi:
-Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim der. Cennetliklerden olup dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:
-Ey Ademoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:
-Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim zorluk ve darlık çekmedim, der." (Müslim)

Hadisin Faydalarından...

1) Kalıcı cennet nimetlerine teşvik vardır. Can yakıcı cehennem azabmdan da korkutmak vardır.
2)  İyilik yapanlara cennet va'dedilmiş. Kötülük ya­panlara da cehennem hazırlanmıştır.
3) Dünya nimetleri geçici ahiret nimetleri kalıcıdır.
4) Zorluklan ahiretin zorluklarına göre hiçbir şey de­ğildir.
5)   Dünyada zorluklarla karşılaşacak olan kimse ahirette de aynısıyla karşılaşmasını gerektirmez.
6)  Cennetin güzellikleri ve nimetleri dünyanın sıkın­tısını ve azabım unutturur.
49) İYİLİĞİ EMREDİP KENDİSİ UYGULA­MAYANIN KISSASI

Resulullah (sav)'i şöyle söylerken işitim: "Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağır­sakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanma toplanırlar ve derler ki:
- Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülük­ten nehyetmez miydin? O kişi de:
- Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim yapardım, der." (Buhari)

Hadisin Faydalarından...

1)   İnsanlara iyiliği emredip de kendisi yapmayan kimsenin cezası büyüktür.
2) Faydalı ilim Allah'tan korkmayı gerektirir.
3)  Cehennemin vasıfları ve cehennemliklerin ceza­landırılmaları.
4)  İyiliği emredip kötülükten nehyetmek kişinin ce­henneme girmesine engeldir.



50) HAMD KÖŞKÜ

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:
Kulun çocuğu öldüğünde. Allah Teala meleklerine kulumun evladının ruhunu aldınız mı?" diye sorar. Onlar: "Evet", derler. Allah, Onun gönlünün meyvesinin ruhunu aldınız mı?" buyurur. Melekler evet derler. Allah: kulum ne dedi? diye sorar. Onlar sana hamdetti ve innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (Şüphesiz bir Allahımz ve yine ona döneceğiz) dedi derler. Bunun üzerine Allah şöyle buyu­rur.
"Kulum için cennette bir köşk yapın ve ona hamd köşkü adını verir."

Hadisten Öğrendiklerimiz...

1)  Musibet anında sabretmeye teşvik vardır. Kaza ve kadere de razı olmak gerekir.
2) Cennette sabreden kimselerin mükâfatı büyüktür.
3) Bir kimse musibetle karşı karşıya kaldığında "inna lillâhi ve inna ilâyhi raciun" demesi gerekir.
4)  Çocuklarını kaybeden kimse eğer sabrederse cen­nete girmesine sebep olur.
5)  Çocuklar bir emanettir. Allah dilediği zaman bu emanetini alabilir.