www.musluman.biz

26 Nisan 2012 Perşembe

ALLAH RASÛLÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’İN KİŞİLİĞİ

ALLAH RASÛLÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’İN KİŞİLİĞİ Kişilik Kavramı: Kişilik kavramı günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız bir kavramdır. Buna rağmen tanımlanmasında güçlük çekilmektedir. Bu güçlük insan denen varlığın çok karmaşık bir yapıya sahip olmasından ve bu yapının net bir şekilde belirlenmesinin zorluklarından kaynaklanmaktadır. Karakter kelimesi Fransızca asıllı olup “bir bireyin kişiliğini oluşturan ve çevresine gösterdiği tepkileri belirleyen sürekli, duygusal niteliklerin tümüdür.” Bu kelime dilimizde “tabiat” kelimesi ile karşılanmaktadır. Tabiat, bir kimsenin temel kişiliğini oluşturan özellikler, eğilimler bütünü, huy, karakter anlamlarına gelmektedir.Karakter kişilerde doğuştan itibaren mevcut bulunmaktadır. Karakter adını verdiğimiz bu eğilimler çevrenin tesiri sonrası kuvvetlenir. Karakter doğuştan olmakla beraber değişmezlik ve süreklilik arz eder. Bireylerin toplum değerlerine, kültürüne ve ahlak kurallarına uygun davranış gösterme özelliği karakter olarak ifade edilir. Karakter kişiliğin iskeletini oluşturur. Mizaç ve karakter birlikte kişiliği oluştururlar. Karakter özellikleri, insanlar arası ilişkilerde gösterilen tutum ve davranışa, onlar üzerinde bırakılan etki sonucuna göre tayin edilir. Dürüstlük, güvenilirlik, yiğitlik, adaletlilik, şeref ve haysiyetine düşkünlük ve cömertlik gibi bir takım ahlaki ve dini faziletler bu karakter özelliklerinin belirlenmesindeki en önemli ölçülerdir. Bunlar aynı zamanda Müslüman kimliğinin de ayırıcı vasıflarıdır.Karakter müspet ya da menfi yönde gelişebilir. Bu bakımdan “karaktersiz kişi” den bahsetmemiz mümkün değildir. Bu kişiye “kötü karakterli” demek daha doğru olacaktır. Zira karakter “ruhta iyice yerleşen prensipler vasıtasıyla her irade fiilinin kesin ve muayyen olması üzerine ruhun istikrar kazanmış halidir.” Bu istikrar müspet ya da menfi yönde olabilir. Karakter ve kişilik kelimeleri aynı anlamda kullanılabilmektedir. Oysaki bu iki kavram arasında farklılıklar vardır. Kişilik kavramında insanın bütün varlığı, bütün mahiyeti akla geldiği halde; karakter kelimesinde bütün varlık akla gelmez. Kişilikte duygu, düşünce, hareket tarzları topyekûn göz önünde bulundurulur. Karakterde ise daha ziyade yalnız iradeyi harekete getiren düsturlar akla gelir. Karakter kavramının, kişilikten en önemli farkı; karakter sözcüğünün ekseriyet itibarıyla ahlaksal özellikleri anlatmak üzere kullanılmasıdır. “Karakter, kişiye özgü ahlaki davranışların bütünü olup insanın bedensel, duygusal ve zihinsel faaliyetine çevrenin verdiği değerdir.” Bu sebeple karakter toplumun mevcut ve ideal kimlik algılarına göre değerlendirilir. Kişilik, karakterden daha geneldir ve onu da kapsar. Böylece karakter kişiliğin daha çok toplum değerlerince oluşturulmuş şeklidir. Çünkü kişilik karakteri de içine almak şartıyla bir insanın kendine has fiziksel ve ruhsal bütün özelliklerini içeren bir terimdir. ALLAH RASÛLÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’İN TEMEL KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ Emin Oluşu (Güvenilirliği):Emin kelimesi sözlükte, “kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde duran, vefalı; başkalarından korkmayan kimse” anlamına gelir. Emniyet, bütün peygamberlerin ortak özelliğidir. Onların bu özelliği taşımaları aksini düşündürmeyecek katiyette zaruridir. Çünkü onlar ilahi vahyin kaynağıdırlar. Bir peygamber ile halkı arasındaki iletişimin kalitesinden söz etmek için yani etkileyici bir iletişimin gerçekleşebilmesi için kaynağın güvenilirliği ön şarttır. Bu açıdan iletişim (tebliğ)in kaynağı olan peygamberlerin de güvenilir olmalarının arandığından söz edebiliriz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem diğer peygamberler gibi güvenilir bir insandı. Risaleti öncesinden beri insanlara güven telkin etmekte bu sayede de emin sıfatıyla tanınmaktaydı. Mekkeliler onun güvenirliliğini çok iyi bilmelerinden ötürü kendisine en kıymetli eşyalarını emanet etmekten çekinmemekteydiler. Bu güvenlerinin boş olmadığını göstermek açısından, Mekke’den Medine’ye hicret etmeden önce, Hz. Ali’yi yerine vekil bırakıp, kendisini öldürmek için gelen kabilesinin değerli eşyalarını sahiplerine iade etmesi hususunda görevlendirmesini zikre değer görüyoruz. Güven Toplumu Oluşturma Çabası: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem güvenin ve emniyetin temsilcisi bir insan olmakla beraber yetiştirdiği kimseler de büyük ölçüde kendisi gibi güvenilip dayanılabilecek kimselerdi. Bu kimseler kalplerinde maneviyatın maddiyata galebe çaldığı, öteki hayat ve hesap verme bilincinden ötürü dürüst ve gayretli, idareden sorumlu olunca merhametli, zenginliklerinde cömert, sıkıntılarında sabırlı, adalet konusunda imtiyaz tanımaz, kendilerine emanet edilen konuların üstesinden gelmede gerçek bir namusluluk içinde olan kimselerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem emaneti olmayanın imanı olmadığını emanete hıyanetin münafığın alameti olduğunu söyleyerek bu meselede söz verecek kimselere cenneti garanti etmiştir. O gerçek mümini ise şöyle tarif etmektedir: “Hakiki mümin odur ki, insanlar malları ve canları hususunda ona karşı emniyet içindedirler.” Yüce Allah müminlerin meziyetlerini sayarken “Onlar ki emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler. Onlar ki şahitliklerini dürüst yaparlar” demekte, emanetin önemli bir kişilik özelliği olduğunu vurgulamaktadır. Yukarıdaki ayete bakıldığında adalet ve emniyet arasındaki sıkı bağlantı dikkatten kaçmayacaktır. Emniyet adaletin hem sebebi hem de sonucudur. Zira adil olmanın yolu emin olmaktan geçer, adalet de emniyeti doğurur. Bir yerde barış ve güvenin devamının güvenilir insanların söz sahibi olmasıyla mümkün olacağı açıktır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem gerçek bir emniyet insanı olmakla beraber toplumun içinde bulunduğu zulüm ve kokuşmuşluğa çareler arıyor, bir güven toplumu oluşturulması hususunda fikir sancısı çekiyordu. Toplumun dertlerine duyarlı bir insandı ve ifsat olmuş bu topluluk hakkında tefekkür etmek amacıyla Hira Mağarası’nda uzlete çekilirdi. İlk vahiy tecrübesi, çektiği fikir sancıları sonrasında yaşadığı bir deneyimdi. Rısaleti öncesinde haksızlığa uğrayanların hakkını korumak için kurulan Hilfu’l-Fudul cemiyetinin aktif üyesiydi. O, böyle bir birlikteliğe katılmaktan iftihar eder. Emin bir toplum oluşturmak için düşmanlığa set çekmeye, kötülüğü ortadan kaldırıp iyiliği ve kardeşlik düşüncesini yaymaya çalışmıştır. Bunun için Müslümanların birbirlerinden emin olması gerektiğini söylemiştir. O, bu doğrultuda şunları söylemektedir: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” “Müslüman’a sövmek fasıklıktır, ve onu öldürmek küfürdür.” Onun beyanlarına göre hayırlı bir insan olup cennet ehlinden sayılmak, yalnızca namaz, oruç gibi ibadetlerle yetinmekle mümkün olmaz. Kötülüğünden çevresindekiler emin olmayan kimse cennete giremez.” Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, toplumdan kötülüğü kaldırmaya, onun yerine iyiliği ikame etmeye çalışmış, bunun için “Her iyilik bir sadakadır” buyurarak hiçbir iyiliği küçük görmemeyi tavsiye etmiştir. Müslümanları aldatmamak, haset beslememek, onlara ezada bulunmamak, onlara erişecek zararları engellemek, iyiliklerine olacak şeyleri celbetmek, ayıplarını örtmek, kavlen ve fiilen yardımda bulunmak, herkese şefkat beslemek, büyüklere saygılı küçüklere merhametli davranmak ve bu hususlarla ahlaklanmaya teşviktir. Bunlar aynı zamanda dinî kimliği oluşturmaktadır. Allah toplumda güvenin yayılması için iyilik düşüncesine önem vermiş bir iyilik yapana daha iyisi ile karşılık verileceğini söylemiştir.” Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e göre her iyilik bir sadakadır, ancak bunu da yapamayan birisi kötülük işlemekten kendini alıkorsa bu da onun için bir sadaka olur. Allah müminler arasındaki kardeşliğe şöyle işaret etmektedir: “Müminler ancak kardeştirler. Şu halde iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki merhamet olunasınız.” Ayetlerin delaleti ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in uygulamaları ile toplumda güven ve dolayısıyla huzuru sağlama, yapıcı ve birleştirici olmak gibi karakter özelliklerine sahip olmak, istenilen özellikler olup bunlar önce Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’de belirginleşip dinî kimliğin içindeki yerini almıştır. O, kardeşliği bozacak bütün davranışları yasaklayarak, birliği, emniyeti güvence altına almıştır. Bunun için kötü zan, haset, gıybet ve koğuculuk gibi ayrılığa düşürücü tutumlara karşı kesin tavır almıştır. Allah Rasûlü toplumda insanların birbirlerinin haklarına saygılı, kötülüğü elinden, dilinden ve zihninden silmiş, hep iyilik düşüncesi ile oturup kalkan kimseler olması hususunu gerçekleştirmek için çabalamış, böyle insanların birbirlerini karşılamalarının ise selamla olacağı üzerinde durmuştur. Selam veren, taşıdığı iyi niyetler hakkında kendisine güvenilebileceğini ifade etmiş olmaktadır. Böylelikle selamın yayılmasıyla toplumda emniyet ve güven yayılmış olmaktadır. Rabbinden Emin Oluşu ve Tevekkülü: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tüm insanlar için emniyet kaynağı olmasının yanında rabbine karşı da tam itimat göstermiş hayatını tevekkül ve emniyet içinde geçirmiştir.